Yazımızın başlığında ifade edilen dar mekânlarımızı genişletmekten maksadımız, oturduğumuz evlerimizi veya dünyaya ait herhangi bir mekânımızı genişletmek değildir.
Kastımız, daralan ruhumuzu, darlaşan fikirlerimizi, yetmediğini düşündüğümüz zamanlarımızı genişletmektir.
Meselâ, ihlâssızlık insanı dara düşürürken, ihlâslı olmak genişlik verir ve genişliğe çıkartır. Kemiyet darlığı ifade ederken, keyfiyet genişliği ifade eder. Şahs-ı manevî içerisinden ayrılmak dar dairede kalmak demek iken, şahs-ı manevî içerisinde olmak ve ona kuvvet vermek geniş daireyi kazanmak demektir. Gayet geniş ve yüksek olan Risale-i Nur hakikatleri, ona muhatap olan müştaklarında akıl, kalp ve ruhlarının genişlemesine ve yükselmesine vesile olur. Bu asırda daralmış bütün lâtifeler ancak Risale-i Nur’un imanî hakikatleriyle genişlerken, çıkmaza girmiş bütün içtimaî ve siyasî darlaşmalarda yine Risale-i Nur’un içtimaî ve siyasî dersleriyle genişleyecektir.
“Ve kezâ cihât-ı sitteyi tenvir eden iman sayesinde, insanın şu dar zaman ve mekânı geniş ve rahat bir âleme inkılâp eder. Bu büyük âlem bir insanın hanesi gibi olur ve mâzi, müstakbel zamanları, insanın ruhuna, kalbine bir zaman-ı hâl hükmünde olur. Aralarında uzaklık kalkıyor” (29. Lem’a) hakikati, bu yazımızın yazılmasına vesile oldu.
Dar zaman ve mekânlarımızın genişlemesiyle birlikte rahata inkılâbı için, şahs-ı manevimizin kuvvetiyle Risale-i Nur’un hakikatlerini anlamak ve yaşamak hususunda çalışmamız gerekmektedir. Yoksa her şey bizim için darlaşacak, yakın olduğumuz şeylerden uzaklaşmalar başlayacaktır.