Makalatta; “…Meşrûtiyeti safsata ve hile ile muhafaza edemediniz, belki muallâk bıraktınız. Bizim maksadımız, meşrûtiyeti şeriat kuvvetiyle muhafaza ve kökleştirmektir” hakikatini ifade eden Bediüzzaman, demokrasiyi muhafaza etmenin ve kökleştirmenin vazifemiz olduğunu hatırlatıyor. Hem demokrasi deyip hem de demokrasi düsturlarını yok sayarak, fikr-i intikam ve garazlarla demokrasi aleyhinde müthiş silâhlar icat etmek, yani demokrasiyi içten vurmak ise, demokrasinin muallâkta kalmasını istemektir. Demokrasi hakkında samimî olanlar onu muhafaza ve kökleştirmekle meşgulken, demokrasiyi muallâkta bırakmak isteyenler ise, safsata ve hile ile demokrasiyi zayıflatmakla meşguldür. “Ben, Selânik’te Meydan-ı Hürriyet’te okuduğum nutuk ile ilân ettiğim mesleğimi, şimdi de onu takip ediyorum ki, ila’i şevket-i İslâmiye ve i’la-i kelimetullahın vasıtası olan meşrûta-i meşrûayı şeriat dairesinde idamesine çalışıyorum.” (Makalat) diyen Bediüzzaman, demokrasiyi taklidi olarak savunmamış, demokrasi hakkında bir meslek takip ettiğini göstermiştir. Bediüzzaman, demokrasinin idamesi için çalışmış, demokrasi hakkında ki fikirlerinde hiçbir zaman değişiklik yaşamamış, bir meslek takip ettiğini göstermiştir. Demokrasi hakkında sağlam bir kaynağa dayananlar fikirlerinde tereddüt yaşamazken, mesleksizler ise her yola sapmaktadır.
Demokrasinin bekasını sağlamak, demokrasinin hakkıyla tesis edilmesi için çalışmak bir vazifedir. Demokrasiyi muvakkat ve gayr-i meşrû istemek ise, demokrasiye adem-i kabiliyetini göstermektir ki Risale-i Nur’dan demokrasi dersini alanların tavrı değildir. ”Bu gibi laubaliler meşrûtiyete hizmet değil, bilâkis meşrûtiyete ve millete büyük bir darbe vurarak, tarik-i terakkiyi sedde sebep oluyorlar” hakikatinde belirtilen laubaliler kısmına dâhil olmamak için, demokrasi konusunda fikrî ve fiilî bir ciddiyet gerektir.