Güneşin ziyasındaki yedi renk ile güneşi tanımak gibi; Esmâ-i Hüsnâ adedince, Şems-i Ezelînin ziyasından tecellî eden ayrı ayrı Nurlar’la ve çeşit çeşit renklerle Cenâb-ı Hakk’ı tanımak gerektir.
Maddî olana bakan hususlarda renkli olan şeyleri çok seven insan, renksiz veya rengini kaybetmiş şeylere karşı ise soğuk durur. Fakat manevî âlemin renklerinden istifade edememenin nasıl bir zarar olduğundan habersizdir. Esmanın rengi ile değil de nefsinde ki renklerle hadiseleri boyayan insan, renkleri kendisinden akıp giden güzel bir resim tablosu gibidir. Yani bütün güzellikleri kendisinden yavaş yavaş ayrılmaya başlar. Bu sebeple sabit ve kalıcı olan renkler esmaya dayanan renklerdir. Nefsimize ve enemize dayanan renklerin hakikatte bir kıymeti olmadığı gibi, hemen görünüp kaybolmak o renklerin özelliğidir. Kavs-i kuzeh (gökkuşağı) renkleri gibi en tatlı manevî renklerle meşgul olmak, esmanın yansıması olan dünyanın renklerine yine esmanın penceresinden bakmak gerektir. Esmânın cilvelerinin renkleri mazhara göre tenevvü ettiğinden, esmanın cilvelerine lâyık bir mazhar olmaya çalışmak lâzımdır.
Manevî renklere bir de başka boyuttan bakalım istiyorum. Meselâ, şahs-ı manevîye dâhil olmak renkli olmak demek iken, şahısçılık renksizliktir. Yine, tesanüt, ittihat ve uhuvvet renklilik demek iken, enaniyet renksizleşmek demektir. Hürriyet en güzel renkleri barındırırken, istibdat ise hiçbir rengi görememek manasına gelmektedir.
Meseleleri, Risale-i Nur hakikatlerine dayanarak ve ondan istimdat ederek değerlendirmek rengini bulmak demek iken, ondan uzaklaşarak başka tesirler altında hareket etmek rengini kaybetmek demektir.
Cenâb-ı Hak, Resul-ü Ekrem (asm) manevî rengi ile renklenmeyi bizlere nasip eylesin, amin.