İman hakikatlerinin neşrinde vazifeli olarak çalışanların enaniyetten ve enaniyeti ihsas eden hallerden şiddetle kaçınmaları gerektiği Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde izah edilmektedir.
Bununla beraber, “Bu ağabeyimiz veya kardeşimiz böyle yapınca, biraz enaniyetiyle davranınca daha iyi tesir ettiğinden bu vaziyeti meşrû bir enaniyet olarak değerlendirmeliyiz” anlayışı çok azda olsa görülebilmektedir. Karşısındakini etkilemek veya daha iyi tesir etmek amacıyla bir kısım enaniyetli davranışların “meşrû” bir enaniyet olarak değerlendirilmesi hususunun Risale-i Nur’da nasıl ifade edildiğini merak ettik.
Meşrû bir tarzda ortaya çıkacak olan enaniyet halinin kabul görülüp görülmediği noktasında Bediüzzaman Hazretleri ne demiştir diye bakarak cevabımızı yine Nurlar’dan bulduk.
”Gaflet ve dünyaperestlikten çıkan dehşetli bir enâniyet bu zamanda hükmediyor. Onun için ehl-i hakikat—hattâ meşrû bir tarzda dahi olsa—enâniyetten, hodfuruşluktan vazgeçmeleri lâzım olduğundan, Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, buz parçası olan enâniyetlerini şahs-ı mânevîde ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşaallah bu fırtınada sarsılmayacaklar.” (13. Şuâ) Hakikatiyle gördük ki her türlü enaniyet hali büyük sarsılmalara sebep olabildiğinden meşrû bir tarzda dahi olsa enaniyet kabul edilmemektedir. Çünkü gaflet ve dünyaperestlikten çıkarak bu asırda hükmeden dehşetli enaniyetler, meşrû görülebilecek enaniyet hallerini de kendi içerisine alarak kendi dehşetli enaniyetlerine vasıta edeceklerdir. Böyle bir tehlikeye girmektense her türlü enaniyet hallerinden çekinmenin ve çekilmenin en doğrusu olduğu Nurlar’da ders verilmektedir.