"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zorbalara karşı ne yaparsın?

Hasan SARIBUĞA
21 Ağustos 2013, Çarşamba
Sen, eşin, çocukların, annen, baban... Yani çok sevdiğin, senin için çok değerli, masum ve üzerine titrediğin nazik insanlar... Onlarla birlikte, akşam karanlığında, bir yerden bir yere yaya olarak yola çıktın. Daha birkaç sokak geçmiştiniz ki; yolunuzu ellerinde bıçak, birkaç zorba çevirdi. “Buradan geçemezsiniz, sizin geçmenizi istemiyoruz, siz buradan geçerseniz biz varlığımızı sürdüremeyiz” dedi. Ne yaparsın? “Hayır, geçeceğiz, geçene kadar da burada bekleyeceğiz, bize zarar verirsen çevredekiler bize yardım eder” mi dersin, yoksa geri dönüp başka yoldan mı gidersin?

Diyelim ki; kahramanlığın veyahut hiddetin kabardı ve karşı koymak, hakkını korumak istedin. Silâhın olmadığı gibi, meseleyi de kavga olmadan çözmek istiyorsun. Biraz da çevreden görürler, yardım ve arka çıkarlar, zorbalara hadlerini bildirirler diye düşünüyorsun. Herkesin kendi menfaatini düşündüğü bir yer olduğu için de aslında bu zor, yardım etseler de kendi menfaatleri için edecekler. Yalnız, o bölgenin Hâkim-i Mutlak’ının da er ya da geç, suçluların muhakkak hak ettiği cezayı vereceğini, sizin az bir zararınıza mukabil, sizi çokça taltif edeceğini de biliyorsun. O’na da havale ediyor ve güveniyorsun, ancak yol hakkını da bırakmak istemiyorsun.

İşte böyle bir hengâmda, silâhsız (silâhlı olsa bile gücü yetmeyecek, yetse bile çok cinayetler çıkacak) birileri uzaktan konuşuyor. Biri diyor ki; “Hakkınızı asla bırakmayın, o yol sizindir, arkanızdayız, Hâkim-i Mutlak sizden yanadır, geri dönerseniz bir daha geçirmezler, hadlerini bildirmezseniz hep yolunuzu keserler”. Başka biri diyor; “Geri dönün ve başka yoldan gidin, masum ve nazik ailenize zarar gelir. Belki bir daha yola çıkamayacak şekilde dönmek zorunda kalırsınız, belki zarar gören aileniz acı içerisinde devam etmek zorunda kalır. Belki başkaları da meselenize katılır asayiş hepten bozulur. Hâkim-i Mutlak onların cezasını verir, sizi de zararınıza ve iyi niyetinize mukabil mükâfatlandırır. Hem bir daha da emniyetsiz yollara girmeyin, yolları iyi tanıyın”. Ne yaparsın?

Eğer sen, geçmekte ısrar etsen, o zorbalar masum ailenden bazılarını darp etse ve tekrar “Buradan geçemezsiniz dedik, gidin buradan yoksa daha fena olur” dese, ailene gelen zarardan kim(ler) mesul olur? Seni uyaran ikinci adam, zorbadan yana mı olmuş olur, senden ve ailenden yana mı?

Peki, bundan sonra ne yaparsın? Biraz tecrübe ettin. Yolunu değiştirir misin, aynen devam mı edersin? “Diren, sabret çocuğum, birazdan birileri bunlara hadlerini bildirir, Hâkim-i Mutlak da bizimledir, bu yol bizim hakkımız” mı dersin?

Eğer o adam sen olmasan, senin kardeşin olsa, nasıl bir söz söylersin? İkinci adam gibi mi yoksa birinci adam gibi mi? Hatta “Gerekirse ben de giderim” deyip onun ailesini tehlikeye mi atarsın? Diğer kardeşini (ikinci adam) kabadayıdan yana olmak ile mi suçlarsın?

Elbette benzetmede hatalar ve eksiklikler olabilir. Dahasını zihinlerinize havale ediyorum.

Okunma Sayısı: 2167
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Necip Güven

    21.8.2013 00:00:00

    Verilen örnekteki aileyi yolda değil evlerinde farzedin. Birileri evinizin içine girmiş evin hakimi olmak istiyor. Evin idaresini, ev halkı üzerindeki tasarrufu kendileri almak istiyor. Kapıyı da kapatmış dışarıdan yardım gelmesini önlüyor. Biraz ilerde bir komşun gelemiyor, gelse de içeri giremiyor ama sana desteğini haykırıyor. Ne yaparsın, bana bir şey olmasın diye evi ve ev hakkını bırakır gider veya köle olarak mı yaşarsın, yoksa manevi destekten ve yaratıcıdan aldığın güçle elinden geldiğince karşı mı koyarsın.

  • harunz

    21.8.2013 00:00:00

    Bizleri cok guzel ikna ettiniz.cok tesekkur ediyoruz fakat siyaset
    Yolunu inananlara nicin kapatiyorsunuz.tercih edilecek bize gore
    Bir parti bile yok.

  • Hasan Sarıbuğa

    21.8.2013 00:00:00

    Necip Bey,
    Görüş bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Sizin verdiğiniz örnek belki Filistin’e İsrail’in yaptıklarına bir örnek olabilir. Hem desteğimizi haykırıyoruz ancak birşey yap(a)mıyoruz.
    Bu kurguya sebep; her süreç bir yolculuk ve yol çoktur.
    Elbette örnekte eksikler olabilir ancak çok uzun tutmak istemedim.
    Selam ve dua ile.

  • Hasan Sarıbuğa

    21.8.2013 00:00:00

    Harun Bey,
    Sorunuz için teşekkür ederim. Sizin sorunuzu Bediüzzaman’a sormuşlar.
    ...
    Bu defaki küçük müdafaatımda demiştim:
    “Risale-i Nur’daki şefkat, hakikat, hak, bizi siyasetten men etmiş. Çünkü mâsumlar belâya düşerler; onlara zulmetmiş oluruz.” Bazı zâtlar bunun izahını istediler. Ben de dedim:
    Şimdiki fırtınalı asırda gaddar medeniyetten neş’et eden hodgâmlık ve asabiyet-i unsuriye ve umumî harpten gelen istibdadat-ı askeriye ve dalâletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdadat meydan almış ki, ehl-i hak, hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok bîçareleri yakacak; o hâlette o da ezlem olacak ve mağlûp kalacak. Çünkü, mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir iki adamın hatasıyla yirmi otuz adamı, âdi bahanelerle vurur, perişan eder. Eğer ehl-i hak, hak ve adalet yolunda yalnız vuranı vursa, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır, mağlûp vaziyetinde kalır. Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zâlimânesiyle, o ehl-i hak dahi bir ikinin hatasıyla yirmi otuz biçareleri ezseler, o vakit, hak namına dehşetli bir haksızlık ederler.
    İşte, Kur’ân’ın emriyle, gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan kaçındığımızın hakikî hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki, hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik.
    Hem madem herşey geçici ve fânidir ve ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Ve zahmet ise rahmete kalb oluyor. Elbette biz sabır ve şükürle tevekkül edip sükût ederiz. Zarar ile, icbar ile sükûtumuzu bozdurmak ise, insafa, adalete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zıttır, muhaliftir.
    Şuâlar, 12. Şuâ, s. 260
    ...
    Selam ve dua ile.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı