"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cahiliye devrinden Asr-ı Saadete

Hasret ASLAN
01 Mayıs 2015, Cuma
İnsanoğlu bazen hayatındaki sıkıntılarından kurtulmak için çare, bir kurtarıcı arar.

Örnek alacak, hayat yolculuğunda önünde ışık olup yolunu aydınlatacak, zulmeti dağıtıp sahil-i selâmete çıkaracak bir rehber bulunmasını arzu eder.

Cahiliye dönemine baktığımızda, kalplerde iman ışığı söndüğü için, hakkın hukukun ortadan kalktığını, toplum ahlâkının ifsada uğradığını ve bunun neticesi olarak küfrün sadece ahiret hayatını değil dünya hayatını da zehirlediğini görürüz.

 Asr-ı Saadete doğru yol aldığımızda ise, insanın iman ve intisab ile Hz. Muhammed’in (asm) izinden giderek hak yola ulaşıp o yolda ilerleyebileceğini, Allah’a kul olma yolunda en iyi takipçinin Hz Muhammed (asm) olduğunu ve imanın insanlara dünya ve ahiret saadetini kazandırabileceğini anlar ve hayatımızı ona göre düzenleyebiliriz.

Asr-ı Saadet değil miydi ki kalpleri yumuşatıp karıncaya dahi basmama hassasiyetini kazandıran?

Demek ki cahiliye dönemi bir zakkum-u cehennem çekirdeğini taşırken Asr-ı Saadetin taşıdığı tuba-i cennetmiş.

İki asır arasındaki farka baktığımız zaman Peygamber Efendimiz’in (asm) imanıyla, ihlâsıyla, sabrıyla, hoşgörüsüyle insanları, asırları nasıl etkilediğini rahatlıkla görebiliriz.

‘’Bilirsin ki sigara gibi küçük bir adeti, küçük bir kavimde büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak daimî kaldırabilir. Halbuki bak bu zat büyük ve çok adetleri hem inatçı hem mutaassıp büyük kavimlerden zahiri küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle az bir zamanda ref’  edip yerlerine öyle bir secaya-i aliyeyi-ki, dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak va’z’ ve tesbit eyliyor. Bunun nisbeten bir senede yaptığının yüzde birini acaba yapabilirler mi?’’ (19. Söz, 8. Reşha)

Neydi peki bu asrı cahiliye asrı yapan? Neden cahiliye ismini aldı bu dönem?

Toplumumuzda cahillik denince akla okuma yazması olmayan insanlar gelir genelde. Peki cahiliye dönemindeki insanlar böyle miydi? Hayır.

Cahiliye döneminde hitabet, şiir, ticaret, bir hayli gelişmişti. Senede bir belli günlerde panayırlar düzenlenirdi. Bu panayırlarda siyasî, adlî ve kültürel faaliyetler yapılırdı.

Bu döneme bu adın verilmesinin asıl sebebi ahlâkın tamamen bozulması, adâletin ortadan kalkması, insanların Allah’a ortak koşmaları, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmaları, toplumda kumarın, içkinin, zulmün  yaygınlaşması, kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi gibi insanlık dışı uygulamaların had safhada olmasındandır.

Peygamber Efendimiz (asm) veda hutbesinde “Biliniz ki, cahiliye döneminde olan her şeyi ayaklarımın altına almış bulunuyorum.’’ buyurmuştur.

Efendimiz’in (asm) ayaklarının altına aldığı cahiliye devri âdetleri, ondan sonra tekrar diriltiliyorsa, imanların zaafa uğraması ve Sünnet-i Seniyeye tebaiyetin noksaniyetinden kaynaklanan bir durumdur. İrtica denilen geriye dönüş, bu olsa gerektir.

De ki: ‘’Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.’’ âyeti Cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmanın yolunun Efendimiz’e (asm) ittiba etmekten geçtiğini gösteriyor.

Peki biz şu an Sünnet-i Seniyyenin neresindeyiz? Cahiliye dönemini mi yaşıyoruz yoksa Asr-ı Saadeti mi?

Günümüzde de Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan nice bilgili cahiller var. Cehl-i mürekkep içinde, akılları gözlerine inmiş, maddede ve kesrette boğulmuş Cenâb-ı Hakk’ın ince san’atını göremeyen ve tabiat bataklığına saplanan nice Ebu Cehiller...

Ahlâkî çöküntü İslâm öncesini aratmıyor, akıllar gözlere inmiş, maddiyatın revaçta olduğu günümüzde maneviyatta körleşmiş bir vaziyetteyiz.

Peki nedir bu toplumu kurtaracak olan? Yok mu bu hastalıkların tedavisi, reçetesi? Var elbette. Çare, “yaş ve kuru ne varsa içinde olan” Kur’ân-ı Kerîm’dedir. Bu çareyi insanlığa takdim eden de, “Yaşayan Kur’ân” olan Peygamber Efendimiz’dir (asm). 

Asrımızda ise, Bediüzzaman Hazretleri, O’nun (asm) vekili ve varisi olarak, Kur’ân’dan terkip ettiği reçeteyi, Risale-i Nur eliyle bizlere sunmuştur:  ‘’Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur’ân’dır.’’ Bu reçetenin ayrıntılarını ve nasıl tatbik edileceğini de yine Risale-i Nur’da izah etmiştir. 

Bizi bu zamanın da cehaletinden çıkarıp, saadetine eriştirecek olan rehber, Resul-ü Ekrem (asm) Efendimizdir. İnsanlığı karanlıktan aydınlığa, zulümden adalete, vahşetten medeniyete götürecek yol, O’nun (asm) yoludur. Bediüzzaman Hazretleri de bu mariz asrın dertlerine deva ararken, O’nun izinden gitmiş, O’nun (asm) yolunu takip etmiştir.

“Bu fakir said eki saidden çıkmaya çalıştığı bir zamanda, rehbersizlikten ve nefsi emmarenin gururundan gayet müthiş ve manevî bir fırtına içinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar. Kâh Süreyyadan seraya, kâh seradan Süreyyaya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkalanıyorlardı. İşte o zaman müşahede ettim ki, Sünnet-i Seniyyenin meseleleri hatta küçük adabları gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenameli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum. Hem o seyahat-ı ruhiyede, çok tazyikat altında gayet ağır yükler yüklenmiş bir vaziyette temas eden meselelerine ittiba ettikçe, benim bütün ağırlıklarımı alıyor gibi bir hiffet buluyordum.” (11. Lem’a, 3. Nükte)

Cahiliye dönemindeki insanlar Asr-ı Saadette yaşayabilecekleri yılların en güzelini yaşadılar. İnşaallah biz de bu cahiliye devrini dahi geçen ahir zamanda Asr-ı Saadete kavuşuruz. Peygamber Efendimiz (asm) maddeten aramızda olmasa bile  O’nun (asm) gösterdiği, tarif ettiği, ümmetine emanet ettiği Sünnet-i Seniyye yolu vardır. Bu yoldan yürüdüğümüz müddetçe, O’nun inayetini yanımızda hissedeceğiz. 

‘’Ey insanlar, size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir.’’ buyuruyor Cenâb-ı Hak.  (Tövbe Sûresi, 128)

Hal böyleyken Peygamber Efendimiz’in (asm) uzattığı hablullah’a tutunmamak, O’nun (asm) ümmeti olma şerefine nail olamamak, zamanın Ebu Cehili olmak tehlikesi taşımaktadır. 

Efendimiz (asm) bize karşılıksız muhabbet beslerken biz O’nun (asm) emanet ettiği sünnete temessük etmezsek mahkeme-i Kübrada O’nun (asm) yüzüne nasıl bakarız?

Cahilliğimizden kurtulup Asr-ı Saadete kavuşmak, ebedî âlemde Kevser havuzundan kana kana içmek ve enaniyetini kevser havuzunda eritip marifetullah deryasında yüzebilmek duâsıyla…

Okunma Sayısı: 5391
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı