Haşir Meydanı…
Hem de öyle bir meydan ki Nur’a sevdalı olanların; mesleği, meşrebi bir olanların olduğu bir haşir…
Bir tarafta hasretini çektiğimiz bir kardeşimizi görüp, ona doyasıya sarılamadan; bir diğer kardeşi görünce “aa sen de mi geldin elhamdülillah”ları gün boyu yaşadığımız bir ortamdaydık geçtiğimiz Pazar günü.
Bir nefes gibi geçtin Kocatepe, ya da belki de biz unuttuk nefes almayı. Kocatepe Camii’nin içinde Kur’ân, duâ, salâvatlar işitilirken; dışı uhuvvet, muhabbet, hasret kokuyordu.
Her şehirden otobüs otobüs gelen kardeşlerimizle Ankara’ya giden mola yerlerinde başlayan görüşmelerimiz Kocatepe’nin bahçesinde dur durak bilmeden devam etse de, doyamadık biz muhabbete…
Doyamadık sana Kocatepe! 14 yıldan beri büyüklerimizin dilinden defalarca dinleyip, imrendiğimiz o tabloyu biz de en duygulu haliyle yaşadık.
Yıllardır hiç görüşmediğimiz kardeşlerimize sarılırken; hiçbir dostluğun bu kadar zaman görüşmedikten sonra devam etmeyeceğinin de farkındaydık. Aynı dâvâya gönül vermek, aynı şahs-ı manevînin uzuvları, azaları olmak haricinde hiçbir bağ, bağlılık daha dün görüşmüş gibi samimiyeti muhafaza edemezdi çünkü.
Biz öyle bir şahs-ı maneviydik ki, tek başımıza üzümün kuru çubuğundan daha değersiz, daha fakirken; birlikte Allah’ın izniyle bir insan-ı kâmil hükmüne geçiyorduk.
Hani bizi azımsıyorlardı ya, biz hiç de az olmadığımızı gösterdik. Dördümüz bir araya geldiğimizde dörtbini geçen bir kuvvetteyken, bu Kocatepe’nin avlusunda dolup taşan topluluk; aralarındaki tesanüdü, ittihadı, uhuvveti ile 50 milyon neferden güçlüydü elhamdülillah.
Allah’a şükür ki bu kalabalık; bir miting, yürüyüş ya da ayaklanma yapacak türde menfiliklere tenezzül edecek değildi. Çünkü bizler muhabbet fedaileriyiz, husûmete vaktimiz yok ki bizim, husûmete sebep olacak şeylere tenezzül edelim.
Bediüzzaman Hazretleri’nin Uhuvvet Risalesinde de yer verdiği hadis gibi “mü’min için mü’min sağlam yapılmış bir binanın, birbirine kuvvet veren taşları gibidir.” Taşlardan sağlam olmayanların dökülmesi, ayrılması o binanın kuvvetini düşürmez.
Rabbim tekrarını nasip etsin, mevlide gelmek, orada toplanmak çok güzeldi; şayet dostlardan müfarakat olmasaydı. Bu geçici ayrılığın, kalıcı bir vuslatla neticelenmesi için şu duâlara amin diyelim inşallah:
“Ey bizi nimetleriyle perverde eden Sultanımız!
Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster.”
Burada bize tattırdığın leziz nimetlerine biz doyamadık; orada istidatlarımızı, lâtifelerimizi dem ve damarlarımıza kadar doygunluğa ulaştır. Amin.