"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Acının dost yüzü

Havva KÜÇÜK KONUR
22 Temmuz 2018, Pazar
Acıların birleştirdiği dostlukları kimse bozamaz. Zor zamanlarda, zor şartlarda bir araya gelmiş, birbirini bulmuş yürekleri kimse koparamaz.

Acıların birleştirdiği dostlukları kimse bozamaz. Zor zamanlarda, zor şartlarda bir araya gelmiş, birbirini bulmuş yürekleri kimse koparamaz. Kederin, hüznün, duyguların evrensel oluşunun sırlarından biri de bu olsa gerek. Aynı acıyı, aynı duyguyu aynı yerde bulmuş insanları hiçbir güç ayıramaz.

Yüreklere binlerce elem düştüğü bir zamandayız. Öyle hikâyeler, öyle anlatılanlar, yaşananlar var ki, insan hayretten hayrete düşüyor. Bu da yapılır mı, buna da insanlık denir mi diyebileceğimiz pek çok hadise yaşandı, yaşanıyor. 

28 Şubat dönemini iliklerine kadar yaşamış biri olarak yazıyorum bu satırları. Üniversiteye giriş sınavından başlayıp kazandığım üniversitenin koridorlarına taşınan gergin bekleyişin, acıların bizatihi şahidi olarak yazıyorum. Sınava hazırlanırken “acaba sınava başörtümle girebilecek miyim?”, “hadi girdim diyelim, başörtümle tamamlayabilecek miyim?” düşünceleri... “Üniversite tercihlerinde istediğim yer olmasın, yeter ki başörtümle okuyabileceğim bir üniversite olsun” çırpınışları... (Ki o zamanlar yasak her üniversitede yoktu) Hiç ilgi alanına girmeyen bir bölümde, “iyi neyse en azından başörtümle okuyorum” tesellileri... Ve birkaç hafta mutluluktan sonra gelen ‘her yerde yasak’ trajedisiyle gömülen hayaller…

O dönemlerden hatırladığım, benimle aynı görüşü, aynı acıyı yaşayanların “ne yapabiliriz, nasıl aşabiliriz” konusunda sürekli beraber düşünmesi, beraber kafa yormasıydı. Şimdiki gibi kolay değildi bunlara ulaşmak. Sosyal medya yoktu, internet sadece belli yerlerde… Ben Kocatepe Mevlidi’nde hiç bilmediğim, tanımadığım başka üniversiteden kardeşlerle bu konuları istişare ettiğimi hatırlıyorum. (İsimlerini şu anda bile bilmiyorum) “Neler yaptınız, neler yapılabilir?” üzerine kafa yoruşlarımızı.. Ben, okulda nelere hakkım var, orada öğrendim. Bir öğrenci olarak okulda haklarım neler, hoca beni sınıftan atabilir mi, başörtüyle derse giren öğrenciye sırasıyla hangi yaptırım uygulanır, vs.. Zorluklar insana hak ve hukukunu öğretiyor. Engeller, onu ortadan kaldırmanın yollarını araştırmayı zorunlu kılıyor. Atmacanın serçe kuşuna tasallutunun kabiliyetlerini geliştirdiği gibi, sen de böyle zamanlarda öğreniyorsun istidadını, neler yapabileceğini.. O acıları yaşayan insanlar anlıyor seni. Aynı acıyı iliklerinde yaşamış bir başka insan yanında olup destek veriyor. Eminim bu satırları okuyan ve eşi, çocuğu, annesi, babası, kardeşi hapiste olan pek çok kişi beni doğrulayacaktır.

İşte şu dönemde yaşananlar, bir yandan zulme maruz kalan bir kitle oluştururken, diğer yandan mazlûm ve masumların birbiriyle yardımlaşmaları, yardımları ve desteklerini hareketlendirdi. İnsan hiçbir şey yapamasa bile duâ ediyor. Hiçbir şey hissedemese bile aynı acıyı yüreğinde yaşıyor, duyumsuyor. Bir telefon etmenin, selâm vermenin, geçmiş olsun demenin, birilerinin senin acını dillendirmesinin nasıl büyük bir nimet olduğunu, ben 28 Şubat döneminde anladım.

Okulun kapısına kadar gidiyorsun, içeriye giremiyorsun. Ya da binbir güçlükle giriyorsun, içeride yine başörtünü aç diyorlar, tekrar geri gidiyorsun. Her gün bu acıyı dakika dakika, dirhem dirhem iliklerine kadar yaşıyorsun, ama bütün gazeteler, televizyonlar seni ne görüyor, ne duyuyor, ne de iki satır bir şey yazıyor. Kuyuya düşmüşsün, “imdat” diye bağırıyorsun. Ama kuyunun yanından geçenler sen orada yokmuşsun gibi davranıyor. Görmüyor, duymuyor, işitmiyorlar. Ne kadar tanıdık geldi size değil mi?

Şimdi olduğu gibi o zaman da sadece Yeni Asya’m vardı bu haberleri gündem yapan, peşini bırakmayan. Mazlûmun yanında olup zulme uğrayanın sesi olmaya çalışan. Hep desteğini gördük, güç verdi bize, desteğiyle ayakta durduk. Allah razı olsun bütün emeği geçenlerden.

Acının dili evrensel diyoruz ya.. Her ne kadar istenmese, arzu edilmese de, böyle bir zulüm, musîbet isabet ettiğinde, inanın yaranızın izi kalıyor. Siz inancından dolayı zulme maruz kalan her insanda, kendi yaranızı, izinizi görerek koşuyorsunuz. Sanki o yaranız ruhunuzun nefes alma yeri, sizin kalbinizi canlı, sıcak tutan şey ve o yaranızdan geçip sizi harekete geçiriyor. Siz o yaranızın varlığıyla nefes alıyorsunuz. O yaranız kalbinizi sıcak tutuyor, taşlaştırmıyor. Bunlar Üstad’ın tanımıyla menfi ibadetlerdir. İstenilmez, fakat geldiğinde rıza, tevekkül ve istiğfarla karşılamalı, tesanüd ve ittifaka da azamî gayret göstermeliyiz.

Yine Üstad’ın dediği gibi “Kuvvet haktadır ve ihlâstadır. Haksızlar dahi haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar.” (21. Lem’a, 3. Düstur)

Okunma Sayısı: 2188
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmet

    22.7.2018 05:33:14

    Allah razı olsun sizlerden. Müslümanca bir duruş sergiliyorsunuz. Peki zulme karşı sessiz duranlar nasıl bir islamiyeti temsil ediyorlar acaba?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı