"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fecr’den yansıyanlar!

Havva KÜÇÜK KONUR
04 Ekim 2015, Pazar
Yalnızlığımda şiirler, şiirlerimde İstanbul uçuşuyor. Bense bütün derbederliğimle koyu bir fikir karmaşasında boğuluyorum.

Yalnızlık içimi bir kor gibi yiyip tüketirken, çaresizliği yudumluyorum acı acı. Zaman benden geçmiş, ben zamanda kaybolmuşum. Her şey bu kadar yalan mı? Yoksa ben hakikatlerin içinde sarhoş mu oldum? Aslında her şeyi terkime atıp kaybolmak istiyorum karanlıklarda. Soğuk kaldırımların ürperten yüzünü resmetmek istiyorum fütursuzca. Dalgaların yüzü, ufukların izi, İstanbul’un maviliği böyle yakacak mıydı beni? Ellerimi böyle sallayarak mı bakacaktım arkasından? Kalbi kırık, gönlü mahzun, yüreği acılarla dolu…

Sabah ezanları okunuyor içimde. Gönlümün acılarını dindiren, yaralarımı saran, aslında çokça sarmalayan sabah ezanı ve namazı… Kıştan sonra gelen bahar gibi. Karlardan sonra çıkan güneşin karları damla damla eritmesi gibi. İçimde uçuşan kelebeklerin haddi hesabı yok. Karanlıklara elveda demenin, karları damıta damıta eritmenin, güneşi içimde yerleştirmenin diğer adı sabah namazı. 

Bütün sorularım onda cevabını bulacak, bütün dertlerim onda sükûna erecek, bütün ümitlerim onda dirilecek gibi. Bir kutlu bahar yeşerteceğim içimde. Bir mübeccel el olacağım insanlığa. Ve her şey benim bıraktığım yerden başlayacak. Seccademin ucunda bir deniz oluşacak. Elimi uzatıversem suyuyla ıslanacağım. Ellerimi duâya açsam eriyip eriyip yok olacağım. Yıldızlar yağacak, gökyüzünden üstüme. Bir kutsal suyla yıkanacağım... Öyle efsunlu, öyle büyülü geliyor bana bu namaz. Ellerimi uzatıyor ve irkiliyorum.

Duâ duâ yakarışta, duâ duâ niyazdayım. Yine ellerimi uzatıyorum semaya. Yine mahcup, yine mahzun bekliyorum. Acziyetimi, kifayetsizliğimi yudum yudum içiyorum âdeta secde anında. Bütün kâinat susmuş; kuşlar, taşlar, ağaçlar, yıldızlar, gezegenler durmuş beni dinliyorlar. İbadetlerini Rabbimin katına ulaştırmama şahitlik etmek istiyorlar. Kalbim duracak sanki heyecandan. Sesim titriyor, ruhum duruluyor alabildiğine. Bütün bunları düşününce daha bir eriyor nefesim, diriliyor ümitlerim. “Ya Hayy” diyorum içimden kopan bir çığlıkla ve kapatıyorum gözlerimi sükûnete. 

Yeni güne, “yepyeni”liklere açıyorum kalbimi. Aşkın büyüsünde bozuyorum yalnızlığımı. Aşkın nihayetinde sükûn buluyorum. Bir taze geçmiş yakalıyor beni. Güneşin ışık elleri tutuyor hayallerimi. Gökkuşağından uçurtma, bulutlardan ev yapıyorum. Hiç ıslanmıyorum yağmurda, hiç üşümüyorum kar tanelerinin altında. Bir buhurdan gibi tütüyor ümitlerim. İçimden kopup gelen kocaman sevinç huzmelerini eritiyorum. Ruhumda uçuşan kuşlar havalanıyor. Mutlu bir gülümseme, tatlı bir kanat çırpışıyla…

Sabahın efsunî bakışı bana hangi halleri yaşatacak bugün? Hangi gözlerle karşılaşıp gülümsemeyle selâm vereceğim? Hangi yavru kediyi besleyeceğim umarsızca? İçimde kopan fırtınaları susturup hangi gönlü kederliye teselli vermeye uğraşacağım? Huzuru, sükûneti ve mutmainliği yudumladığım sabah namazından akşama kadar ne kalacak elimde? Neleri feda edip neleri bulacağım? Kimlere merhaba deyip kimlerle vedalaşacağım?

Ah bu sabah sessizliği… İçinizde susturamadığınız sesin sıraladığı sorular ve sizin elinizde bir kahve, güneşin ilk ışıklarını seyrettiğiniz pencere önünde, bütün bu soruları, yüzünüzdeki gülümsemeyle karşılamanız… Sessizlik bazen o kadar büyük bir çığlık olur ki altında ezilirsiniz. Bazen de izin verirsiniz. Saatlerce sizi sorularıyla tazib etmesine rağmen aldırmazsınız. 

İşte yeni yeni sabaha uyanan bir şehir. Telâşını yüzünden okuduğunuz ebeveynler, yorgun gözler, uykulu, mahmur bakışlar… Okul yolları, sıkışan trafik, gergin bekleyişler, daha sabahın ilk ışıklarında yitirilen yaşama sevinçleri… 

Sabah namazının mutmainliği yayılmalı insanlara. Yeni güne yepyeni uyanabilmenin şavkı yanmalı simalarda. Bir neşve coşmalı yüreklerde, bir bahar solunmalı kalbin zümrüt tepelerinde. Bir güneş doğmalı ufuktan her şeyi, herkesi kuşatırcasına. Tevekkülün, teslimiyetin altın kaleleri yapılmalı, burçlarında müferrah ruhlar dalgalanmalı. Her benliğin içinde yer bulacağı, her karakterin kendinden bir şeyler bırakacağı, her ruhun onda nefes alacağı, her pınarın ona aktığı, her çağlayanın onda coştuğu bir iklim olmalı bu iklim. Hayatımıza böyle yansımalı. 

Sabahı, sabah ezanını, sabah namazını verene hamdolsun.

Okunma Sayısı: 1405
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı