"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gönül fetihleri

Havva KÜÇÜK KONUR
14 Haziran 2015, Pazar
Uğurluyorum baharı. Yavaş yavaş ayrılıyor ellerimden.

Hiç bırakmak istemesem, hiç arzu etmesem de gidiyor bahar. Bütün masumluğu, bütün güzelliği ve bütün letâfetiyle hem de... Bütün çiçeklerini topluyor giderken. Yavrularını toplayan anne gibi. Erguvanını, lâlesini, sümbülünü, zambağını, nergisini…

İnsan her anını, yaşadıklarını gerçekten bir defa yaşıyor. Her günü, her saati, her olayı, her tarihi. Aynı şeyi yaşıyormuş gibi göründüğü şeylerde bile benzerini yaşıyor, aynını değil. Bahar da öyle, yaz da. Her mevsimi senede bir defa yaşıyoruz. Her bayramı, her Ramazan’ı bir defa yaşadığımız gibi.

Baharın yeri bir başka benim yanımda. Onun yeri çok özel. Belki benim de bahar çocuğu olmamdan, belki de bu mevsimin kendine has dokusundan. Bilmiyorum işte, seviyorum baharı.

Rengârenk, ipek kanatlı kelebekler uçmaya başlar çiçeklerin üzerinde. Kuşların ötüşü daha bir şen şakraktır. Çiçekler açmıştır dört bir yanda. İnsan da değişir bu aylarda. Biraz daha fazla coşkun, heyecanlı ve pozitiftir. Kış mevsiminin, tabiatın ve insanların üzerine çöken soğuk baskısından yavaş yavaş sıyrılmanın etkisiyle rahatlar, genleşiriz biraz. Bahar yorgunluğu koyarız adını. Hep dinlenmek isteriz çünkü. Kendimizi serbest bırakmak isteriz. Çok da umurumuzda olmaz dünya. Ayaklarımız yerden kesilir. Bulutların üstü ile yeryüzü arasında iner çıkarız. Duygularımız harekete geçer. Bizi seradan süreyyaya gezdirirler. Sabah güneşin doğuşu, denizlerin dalgaları, günbatımı, güneş battıktan sonra ufuklarda bıraktığı kırmızılı, pembeli, morlu renk cümbüşü, her şey başkalaşır gözümüzde. Duygu seli sağanak sağanak üzerimize yağarken, insan buna maruz kalmanın etkisiyle sarhoştur. Ağaçları daha yeşil, çiçekleri daha renkli görmenin, kelebekleri, kuşları fark edebilmenin efsunu, insanı değiştirir, güzelleştirir. Kırlarla, tabiatla daha bir içli dışlı, daha beraber olmak ister insan.

En sevdiğim ay Nisan, sonra Mayıs. Lâlelerin tomurcuklandığı ve açtığı zamanlar. İstanbul’un başının döndüğü ve kendini İstanbul sevdalılarının kalbine, ufkuna bıraktığı mevsim. Savunmasız kaldığı, kaçamadığı zaman dilimleri. Belki de bu yüzden salıverdi kendini Fatih Sultan Mehmed’in kucağına. Belki de bu yüzden fethin günü 29 Mayıs. Artık daha fazla direnemeyeceğini anlayıp teslim etmiş gerçek sahibine kendini.

Bir kutlu sevdaydı fetih, bir İlâhî seslenişti ötelerden. Efendimiz’in (asm) asırlar öncesinden verdiği bir müjde güverciniydi. Fatih Sultan Mehmed Han’ın yüreğine konmuş bir mefkûreydi. Fatih besledi, büyüttü ve neşv-ü nema buldurdu yüreğinde. Vakti zamanı gelince de salıverdi kuşunu. İstanbul nazlı bir gelindi Fatih için. Yıllarca büyütülen ümitler, toplu halde edilen duâların yanı sıra, parlatılan ve bilenen kılıçlar, dökülen toplar, hazırlanan oklar, surların ve burçların bağrını ymuşattı. Akşemseddin dervişlerine, Fatih askerlerine seslendi yüklenin diye. Ve nur topu gibi bir müjde doğdu ufuktan, haberi asırlar ötesinden verilmiş.

Aslında bu, bir gönül seferiydi. Gönülleri fethetme, gönüllerde yer edinme seferiydi. Fatih önce gönülleri, sonra şehri fethetmiş; İstanbul’da ona Ayasofya’yı vermiş. Daha sonraki yıllarda toprak fetihleri dursa bile, asırlar boyunca gönül fetihleri durmamış. Osmanlıyı Osmanlı yapan Din-i Mübin-i İslâm’ı en uzak yerlere kadar ulaştırma cehd ve gayreti asla sönmemiş ve hâlâ devam ediyor. Her mü’minin yüreği bir İla-yı Kelimetullah fidanlığı, her muhtaç gönül de bir çorak arazi. Son mü’min kalana kadar, kıyamet kopana kadar bu vazife bitmeyecek, mü’minlerin kalplerindeki iman hakikatlerini neşretme azmi tükenmeyecektir.

Hak Teâlâ, bu fetih coşkusunu taa içinde duyumsamış, özümsemiş, iliklerinde hissetmiş, gönülleri fethetme görevini ömrünün sonuna kadar ifa etmiş olan asfiyalar hürmetine, her hâl üzere bu sevdasından vazgeçmeyen, Kur’ân nurlarının kalplerin pasını silmesi için çalışan Nur fedailerinin hürmetine, bizlerin içine de hizmet aşkını, şevkini, azmini, cehdini ve gayretini ilhak buyursun. İçimizde var olan, (eğer varsa) küçücük filiz halindeki hamiyet ve gayretimizi de bollukta da darlıkta da diriltsin, öldürmesin, neşv-ü nema verdirsin. “Çabuk ye’se inkılab eden hamiyet, hamiyet değildir” sırrınca, hamiyetimizi, gayretimizi, hizmet aşk ve şevkimizi söndürmesin, ye’simizi ümit ve şevke kalbettirsin.

Gönül fetihleriniz hayırlı, mübarek olsun..!

Okunma Sayısı: 2559
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı