"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kaybolmak

Havva KÜÇÜK KONUR
30 Aralık 2018, Pazar 00:59
Duyguların hapsinde, bir cenderenin içerisinde yüreğim.

Sıkılan, sıkıldıkça çatırdayan sineler gecelerin bağrına bir hançer gibi saplıyken, yıldızlar rengini değiştirdi, karanlık nikâbını... Hangi mum aydınlatır, âsumanın hicranını? Ve hangi şiir anlatır, içi acıyla titreyen insanları? Kelimeler mi? Neye yarar ki? Her harf amacını unutmuş, her hece mızrabını atmışken, nasıl çıkar kelimelerin gücü? Ve çıkan her nağme, aslında neyi anlatır ki? Sorulara kurban vermiş miydiniz hiç daha önce? Soru işaretlerini bekletmiş miydiniz? Hasreti, hicranı katlayıp gözyaşınızı hâlelendirdiniz mi? Bir damla boya olup ebru teknesine düştünüz mü? Gönlü ezilmiş, örselenmişler, ufka anlamsız bakışlar bırakıyor. Kara bulutlardan bile hicranına eş yağmur yağdıranlar, medrese-i Yusufiyenin kapısını çalmış, misafiri olmuş ve oldurulmuşlar. Gözleri heyecandan, kalbi sürurdan ağlayanlar, şimdi ufukları yılgınlıklarıyla taramaktalar. Elleriyle çiçek yetiştirenler, toprağa bile bakmak istemiyor.

Kelimeler boğazıma diziliyor, harfleri seçerken. Acaba hangi hikâye daha zordur diyor içimden bir ses. Hangi hâl daha çok gam yüklüdür? İnsan yaşar, insan acır, insan söner, insan batar... Peki, zor olan vurgun yemek midir, yoksa vurgun yediği yerde kalmak, bir daha ayağa kalkamamak, kalkmak istememek midir? Zor mu oldu? Dedim ya... Harfler karşılamıyor ki soru işaretlerini. Âhh ağır gülleler... Kim derdi ki altında sessizlik ve sessiz çığlıklar ezilecek?

Ağır bir yıkımdı üzerimizden geçen. Ağır bir bedeldi, karşılığında özgürlükle ödetilen. Hürriyet nimetinin buram buram tüttüğü soğuk duvarlar gördü hassas yürekler. Aklından geçmeyen yerlere düştü, ruhunun almadığı şartları yaşadı, gözlerinin kenarında asılı bir hüzün oldu hep. Şartlarını kendi yaşadı, hâllerini içine attı, neler yaşadığını hissettiremedi karşısındaki insanlara. Derdini derttaşları anladı, aynı acıyla yananlar anladı, aynı sızıyı vicdanında duyanlar bir de.

 “Çok şey” demekti yaşatılanlar, “hiçbir şey” dediler. Duvarlara çarpa çarpa nasır tutan bir çığlık... Hani var ya:

“Ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum

Ağlaya ağlaya yosun tuttum.”

Şiirin demi, edebiyatın tadı kaçtı aslında. İnsan ne söylese, neyi terennüm etse bir yerden eli bir acıya değiyor, durgunlaşıyor aniden. Nereye baksan, kime gitsen hazin hikayeler sarıyor etrafını. Yönünü nereye dönsen, yağmur yağdırmayan gri bulutlar.. Sadece güneşin önünü engelliyor. Halbuki güneş bu bulutlardan çıkıp abus çehrelilere ulaşmazsa, korkunun buzdağlarını eritmezse, içinden çıkılmayacak hazin türkülerin.

Ne ki sürmeyecek bir devranın boşluğunda kaybolmuş olacağız. Ne maziyi koyabileceğiz terkimize, ne de geleceği şahlandıracağız. Bir vakit gidecem böyle, sürecek belki uzunca. Kahramanlar diz çökmez, ama ayakta ölür. İçten içe derdinin ince sızılarıyla çürüyen bir beden gibi.. “Duvarı nem, insanı gam yıkar” demiş atasözümüz. Hele ki sadece kendi gamını değil, seninle aynı dertten muzdarip olmuşların da gamı yüklenir, birikirse..

Her şeye, herkese, her hâle rağmen tekerlekleri tümsekte bırakmayan bir Rabb-i Rahimimiz var. İnsan insana yara, insan insana şifa demişler. Olayların, hâdiselerin müz’iç tazyiki altında, bir yandan da açığa çıkıveren sımsıcak yürekleri görüyorsunuz. Bir yanınız eksilirken bir yandan dolmaya devam ediyorsunuz. Yepyeni kapılar, fırsatlar çıkıyor önünüze. Kabiliyetlerinizi keşfediyorsunuz. Kendinize şaşırıyor, inanamıyorsunuz. Her hâlin bir çıkmazı olduğu gibi çıkışı da oluyor. Her ne ki, arayıp bulmakta marifet... Çöküp kaldığın yerden silkelenerek kalkmakta.. Yeni kapıları aralamak için dizlerinde derman bulmakta. Heyecan, aşk ve şevkin dirilttiği sineler, gaflete eğilmeyecek, hadiselere ezilmeyecek, yaralarını kapatacaktır.

 İzi kalsa da...

Okunma Sayısı: 1977
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan ÇALIŞAN

    30.12.2018 12:52:49

    Yazının başlığı "Kaybolmak" olunca, kaybolanı bulmak için, üst üste sorular (14adet) soru içinde olmuş. Bu sorulardan bir tanesindede" Peki, zor olan vurgun yemek midir, yoksa vurgun yediği yerde kalmak, bir daha ayağa kalkamamak, kalkmak istememek midir? " diye soruyorsunuz. Bu sorunun cevabı: benceside bizceside tabiki kalkmak istememektir. Hemen devamında ise " Zor mu oldu?" Diye soruyorsunuz. Yerlerin,göklerin ve dağların emanetinden çekindiği yükü üstüne almakla, insan zaten zora talip olmuş olmuyormu? İnsan yaşar, insan acır, insan söner, insan batar...Diyorsunuz. bunlar insanın fıtratının gereğide, Aslında insana en ağır gelenide hanğisi biliyormusunuz? Şartlarını kendi yaşaması, hâllerini içine atması, neler yaşadığını hissettirememesi karşısındaki insanlara. Biz kendimizi bulmak bulduğumzda kendimizde kalmak için, yeni yollar,yeni kalpler,yeni şehirler, kıtalar ve ufuklar aramaya devam etmeliyiz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı