"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kırık çiçekler

Havva KÜÇÜK KONUR
21 Ağustos 2016, Pazar
Belki bir boşluk tutar dünyanın ellerinden, belki bir yaralı ceylan.

Küçücük bir çocuk gülümsemesi, acı dolu bir bakış belki. Rüzgârın önüne geleni katıp götürdüğü, borana, fırtınaya, kasırgaya dönüştüğü bu atmosferi, bir nahif dokunuş sükûna erdirir belki. Gülümseyince gamzeleri çıkan nezih bir ses. İçinde kızgınlık, öfke, intikam ateşleri yanmayan cümleler kurar. Kırgınlığın, sitemin, gönül koymanın uğramadığı kelimeler seçer. Bir masal anlatır bize ötelerden kanatlanan. Dinler dinler ferahlanırız. Duyunca sakinleşir, rahatlar sağı solu deviren ellerimiz. Sahi var mı böyle bir masal?

Rahmetli babaannem masala mesel derdi. Biz de hemen kıkırdardık, babaannem masal diyemiyor, mesel diyor diye. Çocuk aklı işte. Meğer onun kış geceleri sobanın çalı çırpısının çıtırtısı eşliğinde bize anlattıkları gerçekten de “mesel”miş. “Terbiye ve ahlâka faydalı, yararlı olan hikâye” yani.

Arapça kökenli olan bu kelimeyi kardeş anlamlarıyla biz de kullanıyoruz. Misal, mesel, masal, emsal gibi. Aslında… Babaannemin meselleri gibi bir gece var bugün. Her hâliyle, duruşuyla, zaman zaman çıkıp inen sesleriyle, sessizliğiyle… Göz göz olmuş gece, bana bakıyor gibi. Belki içini dökmek istiyor sonsuzluğa. Belki de gözleri önde, mahcup olmak istiyor. Bugün bana bir mesel anlatır mısın babaanne?

Yarım kalmış hikâyelerin olsun onda, kokmayan çiçeklerin, kırık bestelerin. Bundan seneler önce olsun. Çok önce yaşanmış olsun her şey. Mevsimlerden kış, aylardan Şubat olsun. Büyük büyük insanlar hiç tanımadıkları gökyüzünü karartmış olsun. Ve yine hiç görmedikleri insanların ellerindeki renkli renkli balonları patlatmış olsun. Zor sevda değil mi? 28 Şubat seremonisi… Yoo, yoo, bugün dalmayacağım derin mevzulara. Aklımın, havsalamın unutmak için onca çaba harcadığı zamanlara tekrar dönmeyeceğim. Bugün mesel günümüz. Olaylardan hissemizi konuşalım. Aldığımız dersleri, ibretleri, hayat hikâyelerini… Yoksa ne kırık uçurtmalar havalandırıyor hayalleri, ne de renkleri alınan tuvaller. Olanda hayır vardır demiş büyükler. Başa gelen geldi de, neden geldi, ne yaptım da geldi, bir dahlim var mıydı, yoksa..?

Dalında kurudu yapraklar, hazanda soldu. Sonbaharda düşmeyen çiçekler kışta düştü. O kadar kırık beste vardı ki o kış. O kadar üzgün bakış, düşük ve ümidi kesik ufuklar vardı ki. Her dokunduğun yer ayrı inliyor, her idrak acının farklı bir türünü haykırıyordu. O zamanların acılarını yüreklerinde yaşayanlar aynı zamanda yana yakıla çare arıyorlardı. Zamansız kırılan fanuslarını toplamak için ne zaman eğilseler, cam kırıkları ellerinden önce kalplerini kanatıyordu. Ve bulunan çare: Zulmün geldiği kapı değişmeliydi.

Bu zulme sebep olanların yerinde kendi gibi olanlar olmalıydı. O zaman bunca zulüm bir daha gelmez, hiç kimse inancından dolayı gadre uğramazdı. Beklenen hareket ve umulan kişiler hep farklı adreslerde arandı. Bunun bir siyasî temayülle düzelebileceği fikri beslendi yıllarca. Acılar bu yüzden taze tutuldu. Hep siyasetten beklendi çözüm, hep bir siyasî kimlik ve kişilikten medet umuldu. Hayaller onarıldı, sararıp solan yapraklar yeniden yeşillendi, ümitler ufukta gül açtı. Açtı mı?

Gözler ışıldadı, ruhlar aydınlandı. Beklenen lider, kişilik, kimlik, şahsiyet gelmiş miydi? Bazen aynı şeyi söylemiş, düşünmüş olduğunu zannettiğin insanla, aslında ne kadar farklı gördüğünü anlarsın ya yıllar sonra. Aynı sloganı haykırmışsınızdır yıllarca, ama amacınız ve niyetiniz farklı olmuştur ya! Üstad’ın Divan-ı Harbi Örfi’deki örneği gibi. Yedi renk çevrilince tek renk görünür.

Meseller bile kanatıyor ruhumu. “Her bir Müslümanın her bir sıfatı Müslüman olmak lâzım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez.” diyor Üstad. İşte kırılma noktamız tam da burası oldu ve bu noktada iktidar ve parayla, makamla imtihanımızı kaybettik. Hâlbuki başa gelen inancımızı rahatça yaşamamıza izin verseydi, ilişmeseydi yeterdi. Bunun için kendisinin hangi görüşte olduğunun bir önemi yoktu ki! Kimseye ilişmeseydi, yani Demokrat olsaydı yeterdi. 

Okunma Sayısı: 1870
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı