Bir sonsuzluk denizinin ortasından geliyor bahar.
Bir yıldızdan, bir geceden, bir rüzgârdan akıyor üzerimize. Hafifçe ürperiyor, silkiniyorsunuz. Bir büyülü âlemde hiç kimsenin yaşamadıklarını yaşıyor, görmediklerini görüyormuşçasına ilerliyorsunuz. Kaldırımlar sadece sizin için kuruluyor. Çiçekler sadece size yol veriyor. Yolların temaşası gözlerinizi kamaştırıyor ve siz bastığınız yerleri incitmeden yürüyorsunuz.
Merhamet her insanın içinin baharı, vicdanının güneşi, kalbinin kılcal damarları. Acımak, şefkat etmek en öncelikli insanî vasıf, en özellikli bir ahlâk… Yüreğini canlılara acımaya kapatmış bir beden, neye açarsa açsın, ellerine aldığı her şeyi kurutacak, her çiçeği solduracaktır. Hangi işe el atarsa atsın, o işi mefluç olacak, akıbeti berbad olacaktır. Merhametin koynunda uyumayan her hissiyât, şefkate bulaşmamış her incelik kaba duracak, yakışıksız olacak ve hedefine ulaşmayacaktır. Şefkatle serfiraz edilmemiş her yürek, nasipsizler zümresine ilhak olacak, elleri boş gönderilecektir.
Ramazan merhamete açılan bir kapıdır. Bu kapı Ramazanda ardına kadar açılır, insanî vasıflarımızın ortaya çıkması için sebepler halkedilir ve “verme”nin içimizde kıpırtılar meydana getirmesi beklenir. Çünkü merhametin hâkim olduğu bir bünye, her yerden, her şeyden rahmet-i İlâhiye’ye köprüler kuracak, her el açışında çiçekler açtıracaktır. Yürüdüğü yerler yeşerecek, eline aldığı her mevcûd zikredecektir. Rahmetin koyunda dinlenen insanlık, başkalarının acılarını tâ iliklerinde hissedecek, onları kurtarmak için harekete geçecektir. Merhametle ıslanmayan bir topraktan da bahar bitmeyecektir.
Merhamete, acımaya merhaba!