Her bir azamız, ruhumuz, aklımız, hâsse ve duyularımız zarar görmüş bir halde giriyoruz Ramazana. Günahların, hevesatın, maddiyat ve meşguliyetin her yanımızı kuşattığı, zarardîde ettiği zamanımızda, Ramazan'ın şifabahş iklimiyle nefes alıyoruz. Binbir dertle muzdarip, binler elem ile müteellim, kırık dökük dünyamız, Ramazanın ruhuyla onarılıyor. Maddeciliğin bir taun gibi sardığı, adeta ruhları, hissiyâtı kabzedip Allah’tan kopardığı, inim inim inlettiği yüreklerimizi, Ramazanın merhemi iyileştiriyor.
Ne ulvi bir rayiha ki, girdiği yeri varlığıyla sonsuzlaştırıyor. Ne muhteşem bir hediye ki, ona kavuşanların ruhları genişliyor, kalplerine ferec yağıyor, hissiyâtı inbisat ediyor. Bir yüce zaman dilimi ki, geldiği andan itibaren iyileştiriciliğini her yere bulaştırıyor, sarıyor, massediyor. Varlığıyla temizliyor, tasaffi ediyor, arındırıyor. Hastalıklı bünyelerimiz, zerrelerimiz, hücrelerimiz Ramazanın şifasıyla iyileşiyor, necât buluyor.
On bir ayın alîlliği var üzerimizde. Masiyetin baş döndürücülüğü, cazibesi, cezbesi karşısında yarım yamalak kalışımız var. Gözümüzün yaşı, gönlümüzün tekessürü var. Her bir zamanı ayrı ızdırap, her bir dakikası ayrı maraz olan bir tabaka var. Ramazanın ruhumuzda ve toplumumuzda inşası, ihyası adına, yaralı hallerimizi bulup şifadâr merhemini sürüp iyileştirmesi adına ne söylesek az, ne anlatsak ucuz düşer. Öyle bir halin insibağ etmesi, boyasıyla boyaması, ruhuyla kanatlandırması bir mü’min için elbette cana minnet, ruha azizdir. Şifasını tadabildiğimiz, mağfiretiyle donanabildiğimiz Ramazanlar bizler için altın fırsat mesabesindedir.
Şifaya, iyileşmeye, iyileştirmeye merhaba!