"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ruh-u habis

Havva KÜÇÜK KONUR
10 Ekim 2016, Pazartesi
Kelimelerin anlamını yitirdiği, cümlelerin tek karşılığının soru işaretleri olduğu dünyada, hangi resim yüreğimi anlatır, hangi melodi derdime derman olur bilemiyorum.

Yamaçları bahar olan dağların zirvelerindeki soğuk, bambaşka bir iklimi getirdi üzerimize. İstikbalin bahar soluduğu kapı, birdenbire kapandı yüzümüze. Öyle kalakaldık soğukta, karanlıkta, yalnızlıkta… Sonuçsuz labirentlerde yolumuzu şaşırdık, dipsiz kuyularda tutunacak dal aradık. En iyi bildiğimiz dost yüzler kayboldu önce. Sonra elleri, ayakları kesildi önümüzden, yöremizden, yüreğimizden. Bir dost bakışına hasret kaldık. “Biz buradayız” deyip elimizi tutan dost bir el olmadı günlerce. Bir parça hiçlik, bir avuç hicran kaldı elimizde. Mahzun ve kırık bir gönül kaldı içimizde, yüreğimizde. Başımız arşa uzandı, ellerimiz kaldı boşlukta. Bomboşlukta kaldı karanlığımız.

Bu caddeler, kalabalıklar iyi tanır beni. Bu otobüsler, dolmuşlar, duvarlar, kaldırımlar… Yıllar önce bir kâbusun pençesinde uyandım ben. Bir hortlağın korkunç hışmıyla cebelleşerek fırladım yatağımdan. Düşlerimi kilitleyen hırsızlar vardı gecelerimde. Hayallerimin uçurtmalarını indiren, balonlarını söndüren karanlıklar vardı. Üniversiteler vardı koridorlarında ağladığım. İçeriye sokulmadığım okullar vardı. “28 Şubat ruhu” vardı bütün yurdumun üstünü kaplayan. Daha dün elimi kolumu sallayarak girebildiğim üniversite, bugün beni içine almıyordu. “Başörtün” diyordu, “başını aç, ondan sonra gir” diyordu. Zararlıydım onlar için, hâzâ sakıncalıydım. Çünkü büyüklerimiz öyle uygun görmüşler, devletin bekâsı için zararlı ilân etmişlerdi.

Arkadaşlarımız, dostlarımız var dediğimiz okul, bizden fersah fersah kaçan kişilerle dolmuştu bir anda. Aman bizim başımız da belâya girmesin diyen arkadaşlarımız (!) güya istikballerini garanti altına alıyorlardı. Dostların ürkek, düşmanların saldırgan olduğu zamanlardı o zamanlar. Yasağa direnen, başını açmak istemeyen, başka yollar deneyenler kendini müdürün, dekanın önünde buluyordu. Önce güzellikle konuşmalar, olmazsa azar, tehdit…

Şimdi ne zaman bir üniversiteden içeriye girsem, arkamdan birisi “şştt” derse diye tedirginim. O zamanlardan kalan hatıra bende. Okul yönetimiyle saklambaç alanına dönüşen üniversitemizde, sobelendiğimizde duyduğumuz sözdü o. Karanlıkları delip gelen, kulaklarından giren ve seni esir eden söz. “Şştt başörtülü, başını aç!”

Zaman geçse de acılar hep aynı kalıyor sanki. Aynı yerde, hiç dokunulmadık yerinde hayatın. Ne zaman düşünsen, resimlere baksan, hayal etsen, o ruh bütün habisliğiyle yirmi yıl öncesinden kalkıyor, kalbine çörekleniyor sanki. Yaralamaya, kanatmaya, canını yakmaya devam ediyor kaldığı yerden. Acımasızca…

Aslında 28 Şubat ruhu hâlâ devam ediyor ülke genelinin ufkunu karartmaya. 

Şimdi de başka birileri suçlu ilân ediliyor ve müntesiplerine hayat hakkı tanımıyor hali hazırda. “Okulum için zararlısın, üniversitem için zararlısın, hastanem için zararlısın, bu kurum için zararlısın” diyor ve sorgusuz sualsiz kapı önüne bırakıyor insanları. 45 yıldır hayat hakkı tanıdığın, el üstünde tuttuğun, çoluğunu çocuğunu kurumlarına yazdırmak için koşturduğun, gittiğin her mecliste, toplantıda, sohbette “ne güzel hizmet ediyorlar” deyip sitayişle bahsettiğin hizmet, senin için bir anda “tu ka ka” oluveriyor. Sebep, büyüklerin zararlı görmesi. Tıpkı bir zamanlar başörtülüleri zararlı görmesi gibi. Tıpkı bir zamanlar sırf başörtülü olduğumuz için bizi de üniversitenin önüne koyduğu gibi. Ah tarih..! Hep böyle tekerrür ederek teker teker yiyecek misin çocuklarını?

Daha düne kadar eşimiz, dostumuz, arkadaşımız, hocamız, komşumuz, kayınvalidemiz, kayınpederimiz, dünürümüz, gelinimiz, damadımız olan insanlara, bir anda cüzzamlı muamelesi yapmak, en hafifiyle acımasızlık olmuyor mu? Merhametin, şefkatin, Allah için sevmenin içinde olmadığı bir hayat anlayışı, bizi Rabb’imizin huzuruna çıkarır mı? Gerçek suçluların bulunup bir an önce adalete teslimiyeti gerekirken, suçu olmayan masum insanlara uyguladığımız bu cinnet hali, bizi adavet bataklığından kurtarır mı?

Siyaset adına aile ilişkilerimizin, toplumsal bağlarımızın, değerlerimizin incitilmemesine, yıpratılmamasına, koparılmamasına biraz daha dikkat!

Çok, çok dikkat!

Okunma Sayısı: 1698
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı