Bütün üniversite genç Nur Talebeleri adına yazıyorum.
Risale-i Nur’a bandrol engeli konulmaya başladığı ilk günden beridir yazmak istediğim yazıma geçmeden önce, Zübeyir Ağabey’in mahkemedeki savunmasındaki şu cümleleri hatırlatmak istiyorum. Savcı iddianamesinde diyor ki: “Said Nursî eserleriyle üniversite gençlerini zehirlemiştir.” Biz de buna mukabil deriz ki: “Eğer Risale-i Nur bir zehir ise, bizim bu zehirlere tonlarla, binlerce kilo ihtiyacımız vardır. Eğer çoklukla olduğu yeri biliyorsa, bize tayyarelerle sevk etsin.” Risale-i Nur’a ilişmeye çalışan sizlere de diyoruz ki: Risale-i Nur’u sizlere teslim etmeyeceğiz. Risale-i Nur dâvâsının arkasında milyonlarca genç, dinamik bir topluluk vardır ki bilirsiniz bir genci durdurmak dünyayı durdurmak kadar zordur. Sizlerin yapmış olduğu planlar ise akim kalmaktadır ve kalacaktır. Açıkçası sizlerden ve sizin baskılarınızdan korkumuz yoktur Allah’ın izniyle. Risale-i Nur’ları sahiplenmek ve onları korumak bizim vefa borcumuzdur. Bu yazım ise Risale-i Nur dâvâsı adına müdafaam olmasını Yüce Yaradan’dan niyaz ediyorum.
Kırmızı kitaplar olan Risale-i Nur’ların “sönmez ve söndürülemez bir güneşin” yansımaları olduğunu gören her okuyucunun kalbinde bu Nur’a talebe olma arzusu uyanır. Elbette ki Risale-i Nur’u okuyan her insan talebe olamaz. Talebe olmanın şartını ise Bediüzzaman şöyle ifade eder: “Sözleri kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıksın ve en mühim vazife-i hayatiyesini onun neşir ve hizmeti bilsin. (26. mektup)”. Nasıl ki dünyalık ihtiyaçlarımızı canımız gibi sahipleniyor, derdi maişet için varımızı yoğumuzu ortaya koyuyorsak, Risale-i Nur’u da öyle sahipleniyor, korumaya çalışıyoruz. Dünya hayatını seve seve ahirete tercih edenlerden değiliz. Dünyaya gelme, nefes alma sebebimizin bu dâvâ olduğuna inanarak varlığımızı ona hasretmiş bulunuyoruz. Bütün lâtifelerimizi hizmet yolunda kullanmak için çabalayarak bu yolda ilerleyeceğiz inşallah.
Bizler hakiki ve tahkiki imanlı genç Nur Talebeleri olarak, bu bandrol engeline şiddetle karşıyız. Akıllı düşünen her birey bunun yanlış olduğunu idrak eder yaşı ne olursa olsun. Şanlı tarihimize ve medeniyetimize ışık tutan eserlerin bu şekilde yıpratılması tarihimize, medeniyetimize ve inancımıza bir saygısızlıktır. Kendinizle çelişmektir. Şanlı tarihimizi korumak bu şekilde mi oluyor gerçekten düşündürücü. Gençleri dindar ve donanımlı yetiştirmek isteyen sizler değil miydiniz? Nereden kaynaklanıyor bu çelişki? Zübeyir Gündüzalp’ın dediği gibi: “Zira Risale-i Nur eserlerinde hak ve hakikatı görmüş, öğrenmiş ve inanmışız. Türk gençliği uyumuyor. Bu kahraman İslâm Türk milleti başka bir devletin boyunduruğu altına giremez. Dindar, cengâver Türk milleti ve imanlı, cesur Türk gençliği korkmaz. Onun içindir ki, bizi insanlık seviye ve seciyesinde en yüksek mertebelere çıkaran ve her sahadaki terakkiyatımızı sağlayan ve biz gençlere din, vatan ve millet aşkını aşılayarak uğrunda bütün mevcudiyetimizi feda ettirecek hakikî bir dindar olarak bizleri yetiştiren Risale-i Nur eserlerini okuyoruz ve okuyacağız.”
Asrın imamı olan Bediüzzaman’a soruyorlar “Bize ahkâm-ı diniyeyi ve hakaik-i İslâmiyeyi talim edecek resmî bir dairemiz var. Sen ne salâhiyetle neşriyat-ı diniye yapıyorsun? “Elcevap: Hak ve hakikat inhisaraltına alınmaz. İman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usûlünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakaik-i imaniye ve esâsât-ı Kur’âniye, resmî bir şekilde ve ücret mukàbilinde, dünya muamelâtı suretine sokulmaz. Belki, bir mevhibe-i İlâhiye olan o esrar, hâlis bir niyetle ve dünyadan ve huzûzât-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.”
Bediüzzaman’ın cevabında dediği gibi Risale-i Nur, ümmetin malıdır, devletin malı değil. Devletin korumasını ya da sadece devlet basabilir anlayışını kabul etmiyoruz. Risale-i Nur’a ümmet olarak sahip çıkıyoruz inşallah.
Allahım, İsm-i Azamın ve Resul-i Ekremin’in (asm) hürmetine, Risale-i Nur’un önündeki engelleri kaldır, bizim için Kur’ân hizmetini kolaylaştır, Amin, amin, amin...