"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Ayıpsın abla”

Hülya YAKUT
25 Ocak 2015, Pazar
İki ayrı imza. İki farklı il. Birbirinden kilometrelerce uzaktaki şehirlerde yaşanan, ama neredeyse aynı diyebileceğim iki hatıra.

Dediğim gibi iller farklıydı. Ama yaşadıklarım neredeyse aynı. Bu sebeple her ikisinin ortak noktalarını birleştirip de mi yazsam diye düşünmüyor da değilim hani. Her iki imza öncesi sıkıntılı bir günü ardımda bırakmıştım. Birinde manevî yorgunluk, diğerinde zihnî ve bedenî halsizlik.

Zaman aktıkça havaya girdim. Yorgunluk filan geride kaldı. Bir ara stand görevlisinin getirdiği çaydan bir yudum almak için fırsat yakaladım. Bardaktan bir yudum almıştım ki on iki yaşlarında bir delikanlıyla göz göze geldim.

Adeta masaya yapışmıştı. Masaya yaklaşıp kitapları inceleyenlere hem yer veriyor hem vermiyor gibiydi.

Gülümsedim.

Sandım ki anne veya babasını bekliyor.

Olmadığını anladığımda o, kitaba uzanıp aldı. Önce kapağına baktı. Sonra göğsüne yapıştırıp kaldı.

Bir süre aldırmamış gibi yaptım. Gelen bir-iki okuyucu ile konuştum. Kitap imzaladım.

O hâlâ oradaydı ve kitaba sımsıkı sarılmış bekliyordu.

“Okumayı seviyorsun galiba” diyerek muhabbeti başlattım.

Başını salladı.

Haydaa… Oniki yaşındaki bir çocuğa ne diyebilirdim ki.

“Kitap almaya mı geldin fuara?” dedim.

Omuz silkti.

Anlaşıldı… Artık bir yazar değil de bir anne gibi konuşmanın zamanı gelmişti. İçimden inşaallah imza için birileri gelmez diye duâ ettim.

“Eveeet delikanlı okuyor musun?” dedim. Yine başını salladı. Bu kez de “Belki de konuşma özürlüdür” diye düşündüm.

“Kaça gidiyorsun?”

“8” dedi.

“Hımmm… Demek oniki gösteren onüç veya ondört diye düşündüm.

“Elindeki kitap sana biraz ağır gelebilir. İstersen başka kitaplara bak” dedim.

Yine omuz silkti.

Boşvermesine boşverecektim, ama elindeki kitabı göğsüne öyle bir bastırmıştı ki, adeta annesine sarılmış hissi uyandırmıştı bende.

“Bediüzzaman’ı tanıyor musun?” dedim.

Güya niyetim buradan girip, ona Bediüzzaman’ı ve kitabın konusu olan annesini anlatacaktım. Öyle bir bakış fırlattı ki, ilk hikâyedeki bakışlar gibi etkileyici ve derindi.

“Ayıpsın abla… Bediüzzaman’ı kim tanımaz?”

Haydi bakalım… “Aldın mı cevabı Hülya Hanım/” diye çıkıştım kendime.

“Pekalâ… Onun annesinın romanı bu. Okumak ister misin?” dedim.

İlk kez uzun bir cümle kurdu ve: “İstemem mi, elbette isterim.”

İç çekti. Bu kez sesi hüzünlüydü. “Kim istemez?”

Artık anlamıştım… Geç olsa da anlamıştım.

“O halde bu kitabı senin için imzalasam ve hediye etsem kabul eder misin?”

İnanamadı. Sevindi. Gözlerini geçtim. Yüreğinin güldüğünü hissettim.

“Vallaha mı?... Sahi imzalayacan mı?”

“Elbette. Hem de seve seve. Derdimiz hemen hemen aynı. Sen okumak istiyorsun, ben okutturmak. Daha ne isteriz değil mi?”

“Şansa bak yav” dedi kendi kendine. “Üstad’ın annesinin kitabına kavuştum. Üstelik imzalı.”

İmzaladım. Kitabı ona sadece uzattığımı hatırlıyorum. Nasıl oldu bilmem. Birileri beni satış elemanı sandı. Birileri imza istedi derken önümde bir kalabalık oldu. Onlarca insanın arasında onu boşuna aradım.

Gitmişti. Geldiği gibi aniden kaybolmuştu.

Risale-i Nur’un gıda hükmündeki hakikatlerinden beslenen iki genç adam tanıdım. Farklı yerlerde farklı zamanlarda. Ama hikâye neredeyse aynı.

Akıl, kalp, ruh ve nefis Risale-i Nur’dan hisselerini almamış olsa, o yaştaki bir çocuk, Üstad’ının annesinin hikâyesinin peşine düşer miydi?

Risale-i Nur’un beyanına aşina olan Üstad’a lâkayd kalabilir mi? Geleceğin büyüklerini, bu vatanın geleceğini, Risale-i Nur’larla hemhal etmemenin vebali büyük. Hem bu vatanın, hem bu milletin asayişinin büyük bir temel taşı olan Risale-i Nur’ları bu çocuklara ulaştırmamız lâzım. Pırıl pırıl ciltleriyle kitaplıklarımızı süsleyen külliyatlara para vermekle iş bitmiyor.

O sayfalar açılmalı. O satırlar didik didik edilmeli.

Adını bile sormayı unuttuğum, ama bana “ayıpsın be abla” dersini veren delikanlının yüzüme vurduğu ayıbı temizlemeliyim.

Daha çok okuyarak..

Aziz Üstad’ımı daha çok tanıyarak…

Okunma Sayısı: 19419
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı