"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tevhide seyahat

Hümeyra Titer
08 Temmuz 2018, Pazar 00:01
Bir yaratıcının varlığı, insanlık tarihi boyunca en çok üzerinde durulan meselelerden olmuştur. Başını kaldırıp bakan insan merak etmiştir, çünkü. Ben kimim, benimle birlikte var olan bu canlılar niye var? Çevremde olup biten bu muhteşem işleri kim görüyor?

Bir yaratıcının varlığı, insanlık tarihi boyunca en çok üzerinde durulan meselelerden olmuştur. Başını kaldırıp bakan insan merak etmiştir, çünkü. Ben kimim, benimle birlikte var olan bu canlılar niye var? Çevremde olup biten bu muhteşem işleri kim görüyor? Ve yaptığı tetkikler sonucu insanlar farklı sonuçlara varmışlar. Bir kısım insanlar bakmışlar ki, her şey tabiat sayesinde gerçekleşiyor, toprak ana bütün canlılara beşiklik ediyor. Bir kısım insanlar tabiata da takılmamış, “Sebepler tabi ya!” demişler. Toprak var, su var, güneş de var. Mademki bir tohum ancak bu sebeplerle çatlayabiliyor, demek sebepler yaratıyor. Yine bir kısım insanlar ne tabiat demişler, ne de sebepler. Tesadüf ya hu, demişler. Tesadüfîdir bunların hepsi. Rüzgârın düşürdüğü tohuma bir parça da yağmur düşmüş, filizlenmiş işte. Bu kadar üstünde düşünmeye ne gerek var! Bütün bu fikirlerin yanında daha başka birileri de demiş ki: “Gözlerinizi açıp bakın! Hiçbir kusur görecek misiniz? Muhteşem bir ustalık eseri olan bu işlerin tesadüfî olması mümkün değildir. Sebepler ya da tabiatın aklı mı vardır ki bu kadar akıllıca işleri yapabilsinler? Elbette bütün bu fiillerin arkasında gizli bir el ve gücü her şeye yeten bir Kudret Sahibi vardır.” Asırlar geçmiş, ama insanın var olduğu her yer ve zamanda bu tartışmalar sürüp gitmiştir.

“Gerçekten bir yaratıcı var mıdır? Bir yaratıcı olduğuna delil-i vazıh nedir?” beyanında asırlar boyunca pek çok âlim yüzlerce, binlerce eser yazmış. Bu eserlerden Risale-i Nur Külliyatı baştan sona Yaratıcının varlığının delilleriyle doluyken, bu külliyatın içinde küçük bir risale olan Âyetü’l-Kübra Risalesi bizlere tek başına delil olarak kâfi gelebilir. Bu yüzden biz de ellerimize bir Şuâlar alalım ve açalım 7. Şuâ’yı. Âyetü’l-Kübra seyyahıyla birlikte seyahate çıkalım. Sıradan bir seyyah değil bu çünkü. O da bizim gibi. Gözünü açtığı bu muhteşem memleketin Sahibini ve Sultanını merak ediyor ve kâinata soruyor Rabbini. En başta göklerin nur yaldızı ile yazılan güzel yüzünü görüyor. “Bana bak, aradığını sana bildireceğim” diyen semavattan sonra feza gürültü ile konuşarak bağırıyor: “Bana bak! Merakla aradığını ve seni buraya göndereni benimle bilebilir ve bulabilirsin.” Ve seyyahımızla birlikte bakıyoruz biz de. Daha sonra yeryüzü, denizler ve büyük nehirler, dağlar ve sahralar, bitkiler ve hayvanlar, kuşlar, peygamberler, âlimler, kalp ayağıyla marifetullaha ulaşanlar, melekler ve ruhaniler, istikametli akıllar ve kalpler, vahiyler ve ilhamlar, Hz. Muhammed’in (asm) getirdiği deliller, Kur’ân-ı Kerîm’in getirdiği deliller, Allah’ın ta kendisi, Allah’ın varlığına ve bir olduğuna tam 19 mertebede şahadet ediyor, bize Rabbimizi bildiriyor. Seyyahımız yoruluyor tabi, ama ruh ve kalbinin aldığı tarifsiz lezzetle birinci bâbdan (kapı) çıkıyor ve ikinci bâba giriyor. Biz de onunla birlikte giriyoruz. Birinci bâb Allah’ın varlığının delilleriyle doluyken ikinci bâb Allah’ın birliğinin delilleriyle dolu. Tam üç menzilden oluşan bu kapıda on üç hakikat öğrenen seyyahımızla birlikte on üç tevhid mertebelerine çıkıyoruz. Toplamda 32 mertebe gezdik, bunlara bir de Mukaddime’deki mertebeyi katıyoruz ve tam 33 mertebeyle bitiriyoruz seyahatimizi. Alnımızdaki teri sildikten sonra aklımıza takılıyor, biz bu kadar delilleri sunuyoruz, ama bizim kadar belki bizden daha fazla bu delilleri inkâr edenler var. Nasıl olur? Bir biz mi doğruyuz ya da onların hepsi haksız mı?

Seyyah bizi hemen uyarıyor: Yahu, Mukaddime’yi okumadın galiba. Umumî meselelerde ispata karşı nefyin (inkâr) kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır. Meselâ, Ramazan-ı Şerîf’in başında hilâli görmek hususunda, iki âmi (cahil) şahit hilâli ispat etseler ve binlerle eşraf ve âlimler ‘görmedik’ deyip nefyetseler, onların nefiyleri kıymetsiz ve kuvvetsizdir. Çünkü ispatta birbirine kuvvet verir; birbirinde tesanüd (dayanışma) ve icma’ (toplanma) var. Nefiyde ise, bir olsa bin olsa farkları yoktur; herkes kendi başına kalır. (7. Şuâ) Bu şüpheden de kurtuluyoruz. Çünkü imana karşı gelen kâfirlerin ve münkirlerin kesretinin ve zahiren çokluğunun kıymeti yok. Ve bu çokluk mü’min olanın yakînine ve imanına hiç tereddüt vermemek lâzımdır. Elhamdülillah bu 33 mertebeyi geçtikten sonra böyle vartalara düşmeyiz. 

Peki, iman ettik, Allah var ve bir. Sadece Allah’ın şeriki yok ve bu kâinat O’nun mülküdür desek, bu bize yeter mi? İlk bakışta yeter gibi görünüyor, yanlış bir şey yok bu sözde çünkü. Ama eksik bir şeyler var, bir de minik tehlike. Mesnevî-i Nuriye’de geçtiği üzere tevhid iki çeşit oluyor; Âmiyane tevhid ve hakikî tevhid. ‘Allah’ın şeriki yok ve bu kâinat O’nun mülküdür’ demek âmiyane oluyor, cahilcesine biraz. Amma hakikî tevhid inancına sahip olan ‘Allah birdir, mülk O’nundur, vücut O’nundur, her şey O’nundur’ der. Âmiyane tevhid sahiplerinin fikirce gaflet ve dalâlete düşmeleri korkusu varken, hakikî tevhid sahipleri her şeyin üstünde Cenâb-ı Hakk’ın sikkesini görür ve her şeyin cephesinde bulunan mührünü, damgasını okur. Ve bu sayede huzurî bir tevhid melekesi mâliki olurlar ki, dalâlet ve evhamın taarruzundan kurtulurlar.” (Mesnevî-i Nuriye) Demek ki böyle iman etmemiz gerekiyor. Her an, her şeyin üzerinde o şeyi Yaratanın mührünü okuyarak ve görerek. Ne zaman ki yolumuzu şaşırsak ve Allah’ın mülkünü mahlûkata dağıttığımızı fark etsek demektir ki yeniden bir tevhid seyahati etmek vakti gelmiştir. İyi seyahatler! 

(Genç Yorum, Temmuz 2018)

HÜMEYRE TİTER

Okunma Sayısı: 4496
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı