Bal üretimi çok büyük bir çaba gerektirir. Çiçeklerdeki nektardan elde edilecek balın miktarı tamamen getirilen nektarın şeker yoğunluğuna bağlıdır.
Meselâ elma çiçeğinin fazla şekeri bulunmaz. Bu yüzden bu ağaçtan elde edilen nektarın çok azı bala dönüştürülebilir. Son derece zahmetli bir iş olmasına rağmen arılar, balı ihtiyaçlarından kat kat daha fazla üretirler. Kuşkusuz bu, Allah’ın insanlara verdiği güzel bir nimettir. Balın hiç şüphesiz ilk akla gelen özelliği tatlı olmasıdır. Bunun sebebi balın içindeki üç şekerdir: Üzüm şekeri (% 34), sakroz (% 2) ve levulose (meyve şekeri % 40). Bundan başka balın % 17’si su, geri kalan % 7’lik bölümü ise demir, sodyum, sülfür, magnezyum, fosfor, polen, manganez, alüminyum, gümüş, albümin, dekstrin, nitrojen, protein ve asitlerden oluşur. Balın kalitesini belirleyen bu % 7’lik karışımdır. Ağırlığının beşte biri su olan bal, protein, karbon hidratlar, B ve C vitaminleri, glikoz, sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, manganez, demir, bakır, fosfor ve kükürt, madensel tuzlar ihtiva etmekte ve besin değeri olarak da, 100 gr. bal 294-330 kalori vermektedir. Balın ihtiva ettiği bu farklı oranlardaki madenler, aslında yaklaşık olarak vücudun ihtiyaç duyduğu madenlerin hepsini ihtiva etmektedir.
Balı bildiğimiz şekerden ayıran çok önemli bir fark vardır. Şeker ancak sindirim sisteminde değişime uğradıktan sonra kana karışırken, bal sindirime gerek olmadan çok sür’atli bir şekilde kana karışır. Çünkü ihtiva ettiği meyve şekeri ve üzüm şekeri, ilk başta oranı oldukça fazla olan sakrozun ters-yüz olmasıyla meydana gelir. Bu yüzden bu şekerlere “basit şekerler” denir. Kısacası bal insan vücudunun en yüksek derecede ve en hızlı şekilde faydalanacağı şekilde tasarlanmış bir gıdadır. Ilık su ile karıştırılan balın birkaç dakika içinde vücuda enerji verdiği tesbit edilmiştir.