Bir gün gittik. Subaylardan başka kimse yok. Hepsi Binbaşı ve daha üst rütbede subaylar. Meğer o günkü mizansen öyle hazırlanmış. “Türk Ordusu da bunları yuhaladı” diyecekler. Yani o kadar subayı yuh çeksinler diye oraya toplamışlar. Mahkeme Başkanı Salim Başol her defasında, “Adnan Bey” falan diye değil, “Menderes gel beri” diye kendisini çağırıyor. Çağırdı yine: “Menderes gel beri…”

“Menderes” dedi. “Siz on sene içinde 97 milyar yatırım yaptınız. Köylüsü çiftçisi, bakkalı-çakkalı kim elini cebine atarsa para demetleri çıkarıyordu. Omuzlarında şeref yıldızı taşıyan bu şerefli insanları ise ya bodrum katlarında ya da çatı katlarında yaşamak mecburiyetinde bırakmıştınız. Eğer siz o halk dediğiniz güruha yapmış olduğunuz hizmetin yüzde birini bu insanlara yapmış olsaydınız bugün burada olmazdınız. O güruh gelsin seni kurtarsın bakalım nasıl kurtaracak?”

Adnan Bey her zaman olduğu gibi yine makama hitab ederek:

“Muhterem Reis Bey Hazretleri” dedi. “Omuzlarında şeref yıldızı taşıdıklarını söylediğiniz bu insanlar kendi milletlerinin saadet ve refahını kıskanmazlar. Şimdi de aynı kanaati muhafaza etmekteyim.”

Tabii hiçbir subay Menderes’i yuhalamadı. Salim Başol, Adnan Bey’i yuhalatamadığı için son derece asabileşti.

“Yalnız o mu dedi?”  “Siz 10 sene içinde o çöl bedevisinin uydurduğu Atatürk’ün uzaklaştırdığı kanunları ihya için 10 milyar sarf ettiniz. O gelsin seni kurtarsın bakalım nasıl kurtaracak?”

Başol’un bahsettiği, camilere yapılan yardımlardı.

Dünyada hiçbir devlette Osmanlı Devleti’ndeki kadar unvan yok. Haşmetli, sahabetli, azametli… Valiye nasıl hitap edilir? Hademeye nasıl hitap edilir? Yüzlerce unvan ve hitap şekli var. Bu terbiyeyi tam almış Adnan Bey, mahkeme boyunca Salim Başol’a, onca tahriklerine, hakaretlerine karşı küçültücü bir şey söylemedi. Mahkemeler esnasında hep beraber gidip geliyoruz. Kızdığını, Başol’un bu son sözlerinden sonra gördük:

“İnanmıyor musunuz Reis Bey!” dedi. “İnanmıyor musunuz?!. İnşaallah söylediğiniz gibi yardımcı olmuşuzdur. Eğer Din-i Mübin’e ve Peygamberimizin yoluna hizmetlerim olmuşsa, beni sizin zulmünüzden kurtarsın diye hizmet etmedim. Beni ve sizi dehşette bırakacak bir günde elbette ki yardımcım olacaktır.”1

İşte “İslam Kahramanı” unvanına lâyık olduğunu ispatlayan bu muhteşem cevabıyla Rahmetli şehid muhterem Başvekil Adnan Menderes Beyefendi’yi sizlere hatırlatmak istedim. Ona zulmeden insanlıktan nasibini almamış zalimler güruhunun akıl almaz işkencelerini her okuduğumda yüreğim daralıyor. 

Bediüzzaman Hazretlerinin tarifiyle “Adalet, meşveret ve kanun hâkimiyeti’nden ibaret olan Cumhuriyet idaresi” maalesef bir türlü gerçekleştirilememiştir. Güya doksan küsur yıllık cumhuriyetimiz hâlâ tam demokrasiye ulaşamadığından, sivil anayasadan mahrum bir şekilde darbe anayasasıyla yönetilmeye çalışılmaktadır.

Bir kısım “muhakeme-i akliyede noksan” kardeşlerimizin rağmına demokrasiyi (meşrutiyet-i meşrua yani Kur’ân’a uygun, hukukun üstünlüğüne dayanan kanun hâkimiyeti) Asr-ı Saadet modeli olarak izah ve ispat eden Bediüzzaman Hazretleri; Menderes gibi hürriyeti savunan ahrarları otuz beş sene beklediğini ifade etmektedir.

İşte kahramanlığını şehadetiyle ispatlayan merhum Menderes adâlet, hürriyet, siyaseti vatan ve millete hizmet aracı olarak kullanmak, din ve vicdan hürriyetine saygı vb. vasıfları ön plana çıkarmasıyla Bediüzzaman Hazretlerinin teveccühünü kazanmış ve dualarına mazhar olmuştur. Hele istifayı göze alacak derecede kararlılık gösterip; ‘Ezan-ı Muhammedi’yi aslına çevirerek hem ‘Şeair-i İslamiye’yi ihya etmesi hem de milleti manevî mesuliyetten kurtarması sevgi ve desteğini arttırmasına ve Adnan Menderes’i “İslam Kahramanı” ünvanıyla onurlandırmasına sebep olmuştur.