"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zulmedenlere karşı vazifemiz

Hüseyin ÇETİNSOY
23 Nisan 2017, Pazar
Erzurum’un büyük velisi İbrahim Hakkı Hazretleri’ni çocukken İsmail Fakirullah Hazretleri’ne teslim ederler.

İyi bir terbiye alması için çocukluğunun mühim bir devresini Fakirullah’ın yanında geçiren İbrahim Hakkı, bir gün eline aldığı bir testiyi çeşmeye götürür, doldururken oraya gelen bir atlı: “Çekil bakayım önümden be çocuk!” diye İbrahim Hakkı’yı azarlayarak atını çeşmeye sürer. Çocuk İbrahim, testisini alıp bir kenara çekilmeye uğraşırken atını mahmuzlayan adam, İbrahim Hakkı’yı bir köşeye sıkıştırır. Kendini kurtarmak zorunda kalan çocuk da testisini bırakıp, canını kurtarmak isterken at basıp testiyi kırar. 

Ağlayarak hocasının huzuruna gelen İbrahim Hakkı; “Çeşmeden su alırken atını koşturarak gelen biri, atını üzerime sürdü, can havliyle kendimi kurtarmaya çalışırken testimi de tepeletip kırdı” der. Hocası sorar: “Testini kıran atlıya sen bir şey söyledin mi?” İbrahim Hakkı; “Hayır, hiçbir şey söylemedim!” Hocası; “Çabuk git ve o adama bir fena lâf söyle” der. İbrahim Hakkı gider, çeşmenin başında atını tımar etmeye başlayan adamın yanına varıp bekler. Fakat bir türlü terbiyesini bozup da; “Benim testimi niye kırdın zalim adam” diyemez. Dönüp geldiğinde Hocası Fakirullah sorar: “Ona fena bir lâf söyledin mi?” İbrahim Hakkı; “Söyleyemedim efendim, niyetlendim; fakat bir türlü dilimi çevirip de edep dışı bir söz sarf edemedim!” Hocası bağırır: “Sana diyorum, çabuk git ve o adama çirkin söz söyleyerek mukabele et! Yoksa felâket!..” 

 İbrahim Hakkı bu defa kararlı olarak koşup çeşmenin başına gelir. Bir de bakar ki, testisini kıran adamı, atı attığı çiftelerle çeşmenin gölüne yuvarlamış, ölüsü yatmaktadır! Koşarak gelip, hocası İsmail Fakirullah’a durumu anlatır. Hocası bu hale üzülür: “Vah vah! Bir testiye bir adam! Üzüldüm buna doğrusu!” der. 

Huzurundakiler bundan bir şey anlamadıklarını söylerler. Büyük veli şöyle izah eder: “O atlı adam, İbrahim Hakkı’ya zulmetti. Zulme uğrayan da tek kelimeyle olsun mukabelede bulunmadı, zalimi Allah’a havale etti. Allah’ın ise gayretine dokunup zalimi cezalandırdı. Şayet İbrahim Hakkı da onun zulmüne karşılık verip, ona hakaret etseydi, ödeşeceklerdi. Fakat İbrahim büsbütün mazlûm oldu. Ben ödeştirmek için uğraşıyordum, maalesef muvaffak olamadım!” 

Bediüzzaman Hazretleri de asrımızda ihlâs, müsbet hareket, sevgi ve şefkat odaklı hizmet modeli ortaya koymuştur. Müsbet hareket, zalimin zulmüne karşı ona taraf olmayıp hak ve hukukun üstünlüğünü asayişi muhafaza ederek demokratik kanunlar çerçevesinde imanın verdiği güçle savunmaktır. Kendi üzerine düşen vazifeyi yapmayı; neticeyi yaratanın Cenâb-ı Allah olduğunu bilerek; O’nun vazifesine karışmamayı gerektirir.

Bediüzzaman Hazretleri; insanın bir sebeple haksızlığa, bir zulme maruz kalıp, başına bir felâket gelmesi, hapse de mahkûm olup, zindana da atılması durumunda nasıl davranması ve düşünmesi gerektiğini de farklı bir bakış açısı ile yorumlar. Çünkü “beşer zulüm etse de kader-i İlâhî adalet etmektedir.” Başımıza gelen her olayda kaderin sırlı incelikleri saklıdır. Çünkü kader-i İlâhî ya bizi başka bir suçumuzdan dolayı mahkûm edip temizlemekte, ya imtihan sırrı ile ince eleklerden geçirerek sınamakta ya da iman hizmetine vesile kılarak bizim ya da başka insanların ebedî hayatı kurtarmaktadır. 

 Büyük bir şefkat kahramanı olarak; insanların imanla kabre girmesine vesile olmayı şefkatin en büyük neticesi olarak gören Bediüzzaman Hazretleri “Mademki nur-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor; bir Said değil, bin Said feda olsun. Yirmi sekiz sene çektiğim ezâ ve cefalar ve maruz kaldığım işkenceler ve katlandığım musîbetler hep helâl olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanlara, hepsine hakkımı helâl ettim.” demektedir.

Ayrıca talebelerine de şöyle tavsiyede bulunmaktadır: “Benimle beraber çok talebelerim de türlü türlü musîbetlere, ezâ ve cefâlara mâruz kaldılar, ağır imtihanlar geçirdiler. Benim gibi onlar da bütün haksızlıklara ve haksız hareket edenlere karşı bütün haklarını helâl etmelerini isterim. Çünkü onlar bilmeyerek kader-i İlâhînin sırlarına, derin tecellîlerine akıl erdiremeyerek bizim dâvâmıza, hakikat-i imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir. Bize ezâ ve cefâ edenlere karşı hiçbir talebemin kalbinde zerre kadar intikam emeli beslememesini ve onlara mukabil Risale-i Nur’a sadâkat ve sebatla çalışmalarını tavsiye ederim.” (Emirdağ Lâhikası II, 289. Mektup).

İlk bakışta zulme uğrayan mazlûmlar için zor ve haksız gibi görünen bu tavır ve yorum; neticesi itibarıyla sabredenler için büyük bir kazanımdır. Çünkü eğer zulmedenlere Cenâb-ı Allah hidayet ederse; onlar zaten hatalarını anlayıp tövbeleriyle kurtulmuş olacaklardır. Aksi takdirde İbrahim Hakkı Hazretleri’nin hadisesinde olduğu gibi cezaları çabuklaşacaktır.

“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Şüphesiz ki Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrâhim Sûresi, 42. âyet)

Okunma Sayısı: 14392
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı