Üstad Bediüzzaman’ın; “şeytandan kaçar gibi, siyasetten kaçıyorum” dediği; “Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz..” dediği; her türlü haksızlıkların, zulümlerin, cinayetlerin hükümferma olduğu, “meleği şeytan; şeytanı melek” olarak gördüğü, ihlâsı, kardeşliği, birlik beraberliği yok ettiği, kin ve adaveti körükleyip, gerginlik ve kutuplaşmalara sebep olduğu,” menfaat üzerine dönen siyaset canavardır” dediği; her türlü yalan, hile ve aldatmanın revaçta olduğu bir şeydir siyaset...
İşte Bediüzzaman’ın hayatı boyunca zararlı siyaset olarak gördüğü ve hayatı boyunca şiddetle kaçındığı ve talebelerine de bu yönde ısrarla telkin ve tavsiyelerde bulunduğu siyaset bu çeşit siyasettir. Ve maalesef Türkiye’de ve dünyada halen yapılmakta olan siyaset de bu menfi ve zararlı siyasettir.
Üstad Bediüzzaman, bir taraftan bütün insanlığa zarardan başka hiçbir faydası olmayan böyle bir siyaset tarzından kaçınırken; bir taraftan da insanları birbirine düşüren, toplumun huzur ve sükûnunu bozan, bir fesat aletine dönüştürülen adeta parçalayıcı bu canavara karşı seyirci kalmadı, lâkayt kalmadı.
Böyle bir siyaseti nasıl ıslah edebilirim, faydalı bir dost haline nasıl getirebilirim diye bir arayışın içine girdi. Buradan hareketle “siyasiyyunu irşat” gayesiyle siyasilere gerekli olan bazı tavsiye, telkin ve ikazlarda bulundu. Onların ellerine değişmez en doğru ve isabetli ölçü ve düsturları vererek yardımcı olmayı vazife bildi.
Bu meyanda hayatı boyunca siyasî tercihlerini açıkça hep Osmanlı ahrarlarının devamı olan Demokrat siyasî kadrolardan yana kullandığını da biliyoruz. Vatan, millet ve Kur’ân adına onların muvaffakiyetleri için duâ ederek, onlara yardımcı olup, nokta-i istinat olduğunu başta Emirdağ Lâhikası olmak üzere Nur Külliyatı’nın muhtelif mektuplarından öğreniyoruz.
“...O Said siyasetle, içtimaiyet-i İslâmiye ile ziyade alâkadardır” şeklindeki net ifadelerinden de Üstadın İslâmiyet ile alâkalı olup biten meselelerle ilgilendiğini öğreniyoruz.
“Fakat sakın zannetmeyiniz ki o, dini siyasete alet, vesile yapmak mesleğinde gitmiş!” beyanından da onun dine ve dindarlara tamiri mümkün olmayan zararlara sebep olacak dinî değerler üzerinden siyaset tarzından şiddetle kaçındığını anlıyoruz.
“Haşa o, bütün kuvvetiyle siyaseti dine alet ediyormuş.” ifadelerinden de onun elden geldiği kadar siyaseti dine vesile ve basamak yapmaya çalıştığını, siyasileri de dine dost ve yardımcı olmaya çabaladığını anlıyoruz.
“Ve derdi ki: “Dinin bir hakikatını bin siyasete tercih ederim” beyanından da onun asıl gayesinin bilinen siyasetin ötesinde dine hizmetten başka bir gayesinin olmadığını öğrenmiş oluyoruz.
“O gizli münafık zındıkların, Garplılaşmak bahanesiyle siyaseti dinsizliğe alet yapmalarına mukabil, bir kısım dindar ehl-i siyasetin dini, siyaset-i İslâmiyeye alet etmeye çalışmışlardı.” Bu her iki siyasî cereyanın da başta dinî değerler olmak üzere, vatanın ve milletin huzuruna, birlik ve beraberliğine tamiri mümkün olmayan ayrıştırmalara, kutuplaştırmalara sebep olacağını haber vererek, başta Nur Talebeleri olmak üzere bütün ehl-i dine ve bütün insanların bu zararlı siyasî cereyanlara kapılmamaları noktasında uyarı ve ikazlarda bulunuyor Bediüzzaman.