"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bu manevî yangını kimler söndürecek?

Hüseyin GÜLTEKİN
28 Mayıs 2018, Pazartesi
Toplumda artarak devam etmekte olan içki uyuşturucu, kumar gibi kötü alışkanlılara ilâve olarak taciz ve tecavüz gibi suistimallerin de yaygın hale gelmesi, hatta bu çirkin ve iğrenç suistimallerin masum çocuklara kadar sirayet etmesi vicdanları derinden yaralayan bir utanç tablosu haline gelmiş bulunuyor.

Ahlâkî çöküşün ve çürümüşlüğünün sinyallerini ve işaretlerini veren bu tehlikeli gidişatı toplumun kahir bir ekseriyeti ya hiç görmüyor veya görmek istemiyor. Görenlerin bir kesimi de olup bitenlere karşı lâkayt ve duyarsız. Tehlikeyi görenlerin bir çoğu da müşteki olmanın ötesinde çözüm noktasında eli kolu bağlı ve çaresiz.

Bir şekilde çocuğu veya bir yakını o çirkin suistimale maruz kalınca ancak feveran eden anne-babaların bir çoğu yetkililere sesini duyurmaya çalışıyor veya çareyi polis karakollarında veya mahkemelerde aramaya çalışıyor. Bazıları da evlâtlarına yapılan bu iğrenç, yüz kızartıcı olayı kimseler duymasın diye örtbas ediyor. Hatta bazıları da bu igrenç olayı dahi siyasî tarafgirlik üzerinden değerlendiriyor. Söz konusu tacizlere, suistimallere çare bulmakla vazifeli olan taraftar olduğu iktidarın zarar görmemesi için sessiz kalıyor, bu  çirkin olayı  kimseler duymasın diye üstünü örtüyor.

Toplumu derinden yaralayan, belki de hiçbir iktidar döneminde bu derece yaygın hale gelmeyen ahlâkî aşınmalara sebep olan uyuşturucu, alkol ve cinsel tacizler v.s. gibi kötü alışkanlıklara on altı yıllık iktidarlarında mani olamadığı halde, durmadan dinî argümanlar üzerinden ahlâkî değerlerden bahsederek; “kimse bizden tinerci bir gençlik yetiştirmesini beklemesin” gibi kulağa hoş gelen söz ve beyanlarla nabza göre şerbet vermekte mahir olan mevcut iktidar çevresine durmadan umut vermekte de gerçekten hünerli.

Üstad Bediüzzaman’ın ta bir asır önceden; “Alevleri göklere yükselen bir yangın görüyorum. İçinde evlâdım yanıyor; imanım tutuşmuş yanıyor...” diyerek feveran ederek haber verdiği bu manevî yangın öyle görünüyor bu güne kadar söndürülemediği gibi daha da şiddetlenerek devam ediyor. Ve ne yazık ki bu tehlikeli yangını çoğu insan göremiyor; görebilenler de çözüm noktasında çaresiz durumda bekliyor maalesef.

Yapılan araştırmalara göre meydana gelen taciz ve suistimalleri kahir ekseriyetinin yakın veya uzak akraba ve dost, çevre olarak bilinen namahrem hatta mahrem sayılan kimselerce yapıldığı da bu çirkin, yüz kızartıcı olayların bir başka çarpıcı yönü olarak görünüyor.

Bu noktada bazı ailelerin “amca oğludur, dayı kızıdır, teyze veya hala çocuğudur, hatta arkadaşımın ve komşumun hanımıdır...” diye mahremiyet sınırlarını çiğneyen hal ve davranışların sergilenmesi neticesinde istenmeyen taciz ve suistimallere sebep olduğu anlaşılıyor..

İktidarın geç de olsa devam etmekte olan bu manevî yangını söndürmeye yönelik bazı tedbirleri almak için harekete geçmiş olması elbette sevindirici bir çalışma. Velâkin iktidarları boyunca bu yönde bir çalışmayı, bir tedbiri aklına getirmeyen iktidarın taciz ve suistimallerin masum çocuklara kadar sirayet edecek derecede kronik hale geldikten sonra harekete geçmelerinden müsbet bir neticenin çıkması zor görünüyor.

Bize göre çözüm noktasında bu işin önemli bir kısmı ailelere düşüyor. Öncelikle çocukların tele- vizyonlardaki, internetteki müstehcen, zararlı oyun ve dizilerden korunması şart. Ayrıca taciz ve suistimallerin çoğu yakın çevreden geldiğine göre karşı cins münasebetlerinde namahrem sayılan uzak-yakın akrabalar; dost komşu; öğretmen-öğrenci; cemaat mensupları gibi yakın çevre ilişkilerinde mahremiyetin gerektirdiği hassasiyetlere riayet edilmelidir. Bu şekilde devam etmekte olan bu manevî yangın tamamen olmasa da kısmen söndürülmüş olur.

Okunma Sayısı: 3997
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    28.5.2018 16:04:26

    Sükut ikrardan gelir, derler. Ahlaki çöküş, cep ve yürek yangını karşısında susmanın sebebi nedir? İktidarı ve menfaati kaybetme korkusu ve kaygısı mı? Peki bunlar toplumsal barış ve huzurdan daha mı değerli şeylerdir ki, menfi ve menfaatçi siyasete kurban edilmektedir? Ülkenin geleceği adına bunların ciddi anlamda sorgulanması gerekir. Kötüde ve yanlışta ısrar edilmediği gibi, yanlış yapanlar da alkışlanmaz, onlara taraftar olunmaz. Olunur ise kötülük meşruiyet kazanarak toplumsal bir hal alır. Sonra da -Allah korusun- bahsini ettiğiniz "ahlaki çöküş" sürecine girilmiş olur. Bu bakımdan 24 Haziran öylesine kıymetli bir tarihtir ki, o sırf bir seçim değil, vahim bir gidişatın önüne set çekmenin de tarihidir.

  • Gündüz Alp-2

    28.5.2018 15:50:34

    16 Nisan referandumunda "hayır" diyecekleri tekfir eden aynı zihniyet, şimdide tekçi sisteme hayır diyecekleri yine dinin haram-helal meselesiyle vurmak istiyor. İşte böyle bir düşünceye sahip yönetici ve yönetim anlayışıyla "ahlaki çöküşe" değil çare bulmak, toplum olarak tam gaz o çöküşe doğru yol alınır. İşte toplumsal ahvalimiz. Önce yürekleri sonra da cepleri yakan yanlış politikaların sonunda deniz bitti, kara göründü. Bütün vizr ü vebali "dış mihraklara" atarak işin içinden sıyrılmak, sorumluluktan kaçmak isteyen iktidar cenahına meselâ sormak isterim: Samanı da mı dış mihraklar ithal ettiriyor? El insaf ve'l haya! Fakat millet hesabına acı olan şudur ki, bu vahim gidişat karşısında konuşması gereken şahıslar ve şahsı maneviler -Yeni Asya camiası hariç- susmayı tercih ettiler. Ta ki bu suskunluk hem ahlaki çöküşü hızlandırdı hem de mağduriyetleri arttırdı. İnancı gereği en önce bu vahim gidişata ve çöküş sürecine onların dur demesi gerekmez miydi?

  • Gündüz Alp

    28.5.2018 15:31:13

    Sayın Gültekin, bundan bir kaç yıl önce iktidar cenahından yetkili (ve o zaman için etkili) olan bir siyasi "maneviyatta sınıfta kaldık" demişti. O günden bu güne, siyasal İslamcı iktidarın "maneviyatta sınıf geçirtecek" çalışmalarına da maalesef şahit olmadık. Şu anda bütün himmet ve gayretini salt "iktidarda kalmak" için gösteren 16 yıllık iktidarın kullandığı argüman da ne yazık ki, yine, tahrip ettikleri din ve maneviyat. Ümitsiz ve karamsar olmamakla birlikte, şahsi kanaatim odur ki, milli ve dini konuları siyasetine alet etmekten başka bir yol takip etmeyen iktidarın bu konuda fazladan bir şey yapmayacak olmalarıdır. Bu kanaate nereden vardınız diye sorarsanız, okuduğum bir haberden. İktidar partisinin genel başkanı bir şahıs 24 Haziran seçimi için demiş ki:"Onu Başkan yapmadan çoluk çocuğumuz eşimiz bize haramdır." (Cumhuriyet, 28.5) Bu kadar mı olur?

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı