Üstad Bediüzzaman’ın “Emirdağı 2” Lâhikasında; “kalbe ihtar edilen içtimaî hayatımıza ait bir hakikat” başlığı altında, “bu vatanda şimdilik dört parti var. Biri Halk Partisi, biri Demokrat, biri Millet, diğeri İttihat-ı İslâmdır,” diyor.
Türkiye’nin siyasî zemininde her zaman geçerliliğini muhafaza eden dört zihniyeti nazarlara verdikten sonra, bu misyonları temsil rolünde olan dört partinin özelliklerini sıralıyor. Sonra da kendisinin tek tek her parti hakkındaki fikir ve düşüncelerini nazarlara veriyor.
Günümüze de Üstadın işaret ettiği manada olmamakla beraber küçük tabelâ partilerini saymasak bu vatanda şimdilik dört zihniyet, dört misyon değil; dört parti var.
Mazisi oldukça eskilere dayanan vatan, millet, Sakarya diyerek Türkçülük üzerine bina ettiği siyasetinde istemeyerek de olsa bu ülkede yaşayan yüzde yetmişi sair ırklardan olan insanları yok saymak manasını taşıdığından, onları bir nevi tahkir ve tahriklere sebep olmaktadır. Bu partinin Türkleri temsil makamında oldukları iddiası da geçersizdir.
Bir taraftan Kürt vatandaşların temsilcisiyiz; diğer taraftan da gizli veya açıktan terör örgütleriyle dirsek temasında olan bu parti ne derece Kürtlerin partisi olabilir? Yıllardır bölgede ve ülkede kan dökmeye devam eden terör örgütlerini ve onlarla haşir-neşir olan bir parti Kürtleri temsil edebilir mi? Ayrıca kahir ekseriyeti dindar olan Kürtler, dinî değerlere mesafeli olmanın ötesinde kavgalı olan malûm parti hangi gerekçelerle “Kürtlerin partisiyiz” diyebilirler? Bu partinin Kürtlerin partisi olduğu iddiası doğru olsa bile, bu durumda Kürt olmayan sair ırklara mensup milyonlarca vatandaşların bu partiye karşı olan tepkilerini, bu parti yetkilileri hesaba katıyorlar mı?
Halkçıyız deyip, halkın manevî değerleriyle hep kavgalı olan ve katı laiklik ve Kemalizm üzerinden siyaset arenasındaki bu parti, her ne kadar bu ideolojiden geri adımlar atarak, manevî değerlere saygılı olduğu mesajlarını vererek, yıllarca küstürdüğü halkla barışma sinyallerini verse de millet nezdinde kabul görmemiş olmalı ki, halktan beklediği desteği görmüş değil bu parti.
7 Haziranda milletten beklediği desteği alamadığı için tek başına iktidarı kaybederek hayal kırıklığına uğrayan partiye gelince; bu partinin gerçek kimliği ve misyonu on üç yıllık iktidarları boyunca gerek icraat ve uygulamalarıyla, zaman zaman da açık itiraf ve beyanlarıyla belli olduğu halde, kraldan ziyade kralcı kesilen bazı çevrelerin bu partiyi tam da demokrat diye lanse etmeleri calib-i dikkattir. Evrensel hukuk kurallarını dikkate almayan, kanun hâkimiyetinin yerine şahıs hâkimiyetlerini öne çıkaran; milleti değil; devleti koruma altına alan; toplumda çatışmaların, gerginliklerin, kutuplaşmaların öncülüğünü yapan bir parti demokrat olabilir mi? Doğrusu bu parti her kesimden rey alabilmak için, nabza göre şerbet veriyor. Bazen demokrat görünmeye çalışıyor; ülkücü kesime şirin görünmek için şahin kesiliyor; bazen Kürtlerin hamisi kesiliyor; bazen devletçi Kemalist rolüne bürünüyor. Ama öyle de yapsa, böyle de yapsa biz biliyoruz ki bu partinin lokomotifi rolündeki çekirdek kadrosu her ne kadar millî görüş gömleğini çıkardık deseler de “Siyasal İslâm” geleneğinin günümüzdeki temsilciliğini devam ettiriyorlar.
Görünen o ki ayrı kulvarlarda siyaset yapan bu dört parti de demokrasi kaide ve kurallarından uzak, gerek içeride gerek dışarıda hep çatışmacı, kavgacı bir uslûple gerginliklere, sürtüşmelere öncülük yapıyorlar. Kanun hâkimiyeti yerine lider eksenli otoriter bir tarzla yollarına devam ediyorlar. Görülüyor ki demokrasiyi bütün kaide ve kurallarıyla işletecek olan, hak ve hürriyetleri ön planda tutan; eşitlik ve adâleti ikame edecek olan, toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak olan gerçek Demokrat siyasî kadrolara âcilen ihtiyaç var.