Nurlar’la haşir neşir olmuş, hizmette bulunmuş, şimdi artık hayatının kışını yaşamakta olduğu halde, halen Nurlar’la iç içe bir hayat geçiren kimliğinin saklı kalmasını isteyen bir ağabeyimizin günlük hayat serencamını bize de örnek olur gayesiyle bu hafta sözü ona bırakmayı uygun gördüm.
“Hayatımın baharında Nurlar’la tanıştım. Ömrümün kışını yaşamakta olduğum bu zamana kadar yolumu şaşırmadan, istikametimi bozmadan yoluma devam etmekliğimin Yüce Allah’ın bir inayeti olduğunu biliyor ve binlerce şükrediyorum. Yanlış bir yola sapmadan, esen sert fırtınalara kapılmadan, nefis ve şeytanın desiselerine aldırmadan, bu kudsî dâvâya zarar vermeden son nefese kadar bu camia ile beraber, Nurlar’la hizmette bulunmayı Yüce Allah’tan (cc) temenni ediyorum.
Nurlar’la tanışmak ve belli bir zaman diliminde onlardan istifade etmek belki kolaydır ve bir çok insana nasip olur.
Velâkin son nefese kadar yanlış yollara sapmadan, tam istikamet üzere hizmetlere müdavim olmak hiç de kolay değil. Üstadımızın; “insafsızca eleklerden geçiriliyorsunuz” ikazını akıldan çıkarmamak lâzım.
İşte ben de Üstadın işaret ettiği bu ciddî imtihanlardan elenmemek için, Bediüzzaman’a olabildiğince talebe olabilmek şerefini kazanmak için Nur Risaleleri’ni çokça okuma gayretinde oldum. Öncelikle onun o kudsî dâvâsına perde olup zarar vermemek için kendi kendime hep duâ ettim.
Her gün mutlaka okumak zorunda olduğumu adet haline getirdiğim Nurlar’ı, Kur’ân-ı Kerîm’i, cevşenleri ve gazetemi dünyevî meşgalelerim de olsa, hasta da olsam, hiç aksatmamaya çalıştım. Örnek olarak bir kaç gün sonra önemli bir işimin olacağını veya herhangi bir yolculuk veya misafirliğin olduğunu hesaba katarak o günlere tevafuk edecek olan bütün okumalarımı bir iki gün önceden okumak suretiyle gerekli tedbirimi almış olurum. Nasıl olur demeyin; işi ciddiye alıp, belli bir hedefe kilitlenmiş iseniz Nur hizmetlerinin bir kerameti olarak olmayacak gibi görünen zorluklar kolaylaşıyor.
Zübeyir Ağabeyin; “10 sayfa okuyan kendini kurtarır; 15 sayfa okuyan gayrete gelir; 20 sayfa okuyan hizmet eder” tesbitlerinin asgarî bir sınır olduğunu farzederek, bilhassa Nurlar’ı daha çok çok okumanın gayretinde oldum. Okuma mesaisinin önemli bir zaman dilimini gecenin beynin iyice dinlenmiş vakti olan teheccüt ve sabah namazını zamanında kıldığınızda okumaya ayırdığınız zaman bolca yetmiş oluyor.
Ayrıca devam etmekte olan umumî derslere katılmayı aksatmamak için sabahtan bütün tedbirlerimi alırım. Sohbete mani olabilecek başta şahsî okumalarımı bitirir, yapılması gereken dünyevî işlerimi yaparım. Ders akşamları ne herhangi bir dâvete icabet eder; ne de misafir kabul ederim. Dâvetsiz gelen misafiri de sohbete katılması için teklifte bulunurum. Yabancı değil ise evde bırakır derse mutlaka katılmaya çalışırım. Bütün bunları hiç kimseyi incitmeden yaptığım için, hemen herkes de benim titizliğimi anlayışla karşılıyorlar.
Zor veya meşakkatli gibi görünen bu alışkanlıklarım, tam tersine beni hayata bağlıyor, ilerlemiş yaşıma rağmen kendimi her zaman gerek zihnen, gerek bedenen daha zinde, daha sağlıklı hissediyorum. Üstadın buyurduğu gibi Risale-i Nur’la meşguliyetin kalbe ferah ve sürur, stres ve sıkıntılara deva ve çare olduğunu çok şükür yaşayarak farkına varıyorum.
Yaklaşık yarım asırdan bu yana nice ihvanın yolunu şaşırıp, kulvar değiştirip savrulduğu halde Allah’ın hıfz-ü himayesi ve bu kudsî dâvânın bir inayeti ve şimdiye kadar alınan bütün meşveret kararlarına harfiyyen riayet edip, şahısların değil; şahs-ı maneviye olan teslim ve inancımdan olmalı ki bütün kusur ve hatalarıma rağmen ilk başladığım günden bu güne kadar bir tahdis-i nimet olarak Yeni Asya camiasındaki mensubiyetime bağlı kaldım. Son nefesime kadar da istikrarımı, istikametimi bozmadan burada kalarak, hizmetlerime devam etmeyi Yüce Allah’tan (cc) niyaz ediyorum.”