İmam-ı A’zam’dan sitayişle bahseden bir grup insana kulak misafiri olan imamın annesi, yavaşça grubun yanına yaklaşarak safiyane bir ses tonu ile; “Bizim Numan’dan mı bahsediyorsunuz?” der.
Herkesin ilmine, feyzine, faziletine gıpta ile hayranlıkla meftun olduğu imamın annesinin halen oğluna “Bizim Numan” diyerek soru sormasına karşılık o insanlar da “Evet anne, sizin Numan’ı konuşuyoruz” diye cevap veriyorlar.
Geçenlerde bir arkadaşla karşılaştığımda, hal hatırdan sonra, sözü yıllardır halen beraber iman hizmetlerinde bulunduğumuz bir arkadaşa getirerek; “Dünyada emsali az bulunan bir Nur Talebesidir” övgüsü doğrusu ilk anda sanki bana bir az mübalâğalı geldi. Sebat ve sadâkatıyla taktir ettiğim bu dâvâ arkadaşıma, hem de farklı bir cemaat mensubunun taktir dolu ifadesinin mahiyetini anlamaya çalıştım.
Bu meyanda bir çok dâvâ arkadaşlarımızın bir çok meziyetlerini görüp kabullenmekle beraber, sürekli beraber olduğumuz için ülfetin verdiği alışkanlıklardan olmalı ki, onlarda var olan daha başka faziletlerin farkına varamıyoruz. İşin garibi, kardeşlerimizin bu faziletlerini, meziyetlerini, onları uzaktan tanıyanlar görüp, sitayişle taktir edip, faziletlerini çoğu zaman göremiyoruz maalesef. Bu meyanda Üstadın; “Bir sene Risale-i Nurlar’ı anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim bir âlimi olabilir” tesbitinden hareketle, Üstad’ın meslek ve meşrebinden taviz vermeden, iman hizmetinde bulunan bir bahtiyar Nur hadimine, mezkûr arkadaşımızın ”emsali az bulunur” beyanı tam da yerinde ve doğru bir tesbit değil mi?
Yine Üstad’ın; ” Risale- i Nur bazılarına on beş haftada, hatta bazılarına on beş günde iman-ı tahkikiyi kazandırır” beyanından hareketle, Kur’ân hizmetinde bulunan bir bahtiyar hadim hakkında; “Emsali az bulunur” ifadelerinde herhangi bir abartı olabilir mi? Her meselemizde olduğu gibi bu konuda da Üstad Bediüzzaman’ın talebelerine karşı takındığı tavır ve tavsiyeleri bizim için de ölçü olmalıdır.
Bu meyanda Üstad’ın; “perde-i gayb açılsa şimdi Risale-i Nur hizmetinde bulunan kardeşlerimin her birisi âmi ve âdi birer şakirt görünseler şimdi onlara verdiğim kıymeti ve değeri eksiltmeyecek” beyanları Nur hadimlerine karşı muamelelerimizde önemli bir ölçü olsa gerek.
Onun; “Zübeyir’i kâinata değişmem...” ifadesi ve talebelerine yazdığı bütün mektuplarının başında; ”aziz, sıddık, fedakâr, sebatkâr, halis, muhlis, kahraman kardeşlerim...” taltif, tebrik ve teşvik hitabeleri de onlara verdiği kıymet bize de bu meyanda yol gösterici olmuyor mu?
Yine Üstad’ın “Kardeşlerinizin meziyetlerinizi şahsınızda, faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şakirane iftihar ediniz” tavsiyesi de beraber Nur hizmetlerinde bulunduğumuz hadimlere karşı takınacağımız tavır, hal ve davranışlarımız açısından dikkate almamız gereken bir ölçü olmalı. İhlâsla, ciddiyetle hizmette bulunan bahtiyar Nur hadimlerine hak ettikleri kıymeti, değeri, şanı şerefi vermeyi (onlar istemese de) vazife bilmeliyiz.