"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Doğru yerde durup yanlış yapanlar

Hüseyin GÜLTEKİN
01 Ekim 2018, Pazartesi
“Nasıl ki herhangi bir Ermeni her hangi bir kusur veya suç işlerse bu durum Türkiye’deki hatta dünyadaki Ermenileri suçlu hale getirmiyosa; adına “fetö” dediğiniz malûm cemaatten de bazılarının suç işlemeleri de cemaatin bütününü suçlu kılmamalı.

Devletin görevi o cemaatin içinde suç işleyenleri yakalayıp yargıya teslim etmek olmalı. Masumlara, suçsuzlara hiçbir şekilde dokunmamalı...”  görüş ve düşünceler kendisi aynı zamanda Malatya’lı Ermeni bir ailenin ferdi olan bir milletvekiline ait.

Bu milletvekilinin dile getirdiği konu ile ilgili Yeni Asya’nın da sık sık nazarlara vermeye çalıştığı Kur’ânî beyanlardan ve Bediüzzaman’ın da sıklıkla ve ısrarla yaptığı ikaz ve tavsiyelerden haberi var mı bilemiyoruz. Ama adı geçen Milletvekilinin yukarıda yaptığı kıyasla bilerek veya bilmeyerek tam da olması gereken, fakat şimdiye kadar yapılan fahiş yanlışlarla önemli bir hakikî adaletin esaslarına işaret etmiş.

İlk bakışta basit, hatta münasebeti yokmuş gibi görünen Ermeni- “fetö” kıyaslaması Üstad Bediüzzaman’ın yaklaşık on beş defa Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde ısrarla nazarlara verdiği;  “hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (En’am, 164) mealindeki âyet ile Yüce Allah’ın hakikî adaletle ilgili yaptığı tahşidatla tam da örtüştüğünü görüyoruz. 

Ayrıca Üstad Bediüzzaman’ın hakikî adaletin uygulanmasında uyulması şart olan “vela teziru vaziretun vizra uğra” (hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez) âyetiyle ilgili yaptığı izah ve tefsirlerinde bakın neler söylüyor:

“Bir masumun hakkı yüz şerir için dahi feda edilemez..” “Bir masumun hakkı bütün nev-i beşer için dahi feda edilemez..”

“Hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılamaz..”

 “Birisinin hatasıyla başkası, akrabası, partisi mes’ul olamaz..”

“Bir cani yüzünden, onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mesul olamaz..”

“Bir gemide dokuz cani, bir masum bulunsa o gemi batırılamaz..”

“İstanbul’da bir caninin cinayetiyle Bağdat’ta bir dükkâncı mahkûm edilemez..”

Ve; ”Allah (cc) adaleti emrediyor..”  “Bir kavme olan kininiz ve adavetiniz sizi adaletten alıkoymasın..” gibi hakikî adaleti tavsiye ve emreden kudsî  ifadeler çerçevesinde mezkûr milletvekilinin söz ve beyanlarında herhangi bir hata ve kusurun bulunmadığını görüyoruz. 

Uzun bir zamandan bu yana hiçbir dayanağı olmayan keyfi uygulamalarla sayısız mağduriyetlere sebep olan mahkeme kararlarına karşı Yeni Asya’nın sıklıkla dile getirmeye çalıştığı yanlışları kimliğine, inancına, ideolojisine, partisine bakmadan bir milletvekilinin de dile getirmesinden hakperestliğimizin bir gereği olarak elbette memnun oluruz.  

Şimdi de bu milletvekiline iktidar partisinin sözcüsü konumundaki milletvekinin verdiği cevaplara özet olarak bakalım: ”Böyle saçma sapan şey mi olur!.. Bir defa böyle bir kıyaslama her şeyden önce Türkiye’deki Ermeni vatandaşlarımıza, hatta dünyadaki Ermenilere büyük bir hakarettir, haksızlıktır. Suça bulaşmamış tertemiz Ermenileri bir terör örgütünün elemanlarıyla kıyaslıyorsunuz! Böyle bir şey olabilir mi? Görülüyor ki bunlar açıkça terör örgütlerine arka çıkıyorlar..” 

Görüldüğü gibi adı geçen milletvekilinin herhangi bir terör örgütü ile ilgisi, ilişiği olan şu veya bu şekilde teröre bulaşmış suçluları değil; uzaktan yakından terör örgütü ile ilgisi, irtibatı olmayan masumlara, suçsuzlara dokunulmaması yönündeki haklı tavsiyelerini görmezden gelerek, her zaman her fırsatta olduğu gibi malûm cemaatin bir zamanki  kadın-erkek, çoluk çoluk demeden hepsini terörist ilân ederek milletvekilini cevap vermekle kalmayıp, onu teröre destek vermekle suçluyor. Sizce böyle bir cevap tatmin edici ve inandırıcı oluyor mu? 

Zaten iktidar sözcüsünün ve her fırsatta diğer yetkililerin dile getirdikleri söz ve beyanlar istikametinde yani suçlu suçsuz ayırımı yapmadan hukuk adına devam etmekte olan keyfi uygulamalarla ne ile suçlandıklarını dahi bilmeyen onbinlerce kişinin işinden aşından edilmesi, sudan bahanelerle binlerce kadının, yüzlerce bebeğin tutuklanması olup biten hukuksuzlukları gözler önüne seriyor.  

Bu iki milletvekillerinin duruş ve tavırlarından anlaşılıyor ki doğru yerde duran her zaman doğru işler yapmadığı gibi; yanlış yerde duran da her zaman yanlış işler yapmıyor. Bazen doğru yerde durduğu halde yanlış işler yapanlar olduğu gibi; yanlış yerde durduğu halde bazen doğru işler yapanlar da oluyor. Bize düşen de Hakk’ın hatırını âli tutmak için, yanlışlar kimden çıkarsa çıksın karşı çıkmak ve doğrular, hak ve hakikatlar kimden sudur ederse de ona taraftar olmaktır.       

Okunma Sayısı: 3545
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    1.10.2018 16:19:21

    "Doğru yerde durup yanlış yapanların" durumu "iyilik zannıyla kötülük yapanların" haline benziyor. Her ikisi de sonuçta ülkeye ve insanlarına zarar vermiş oluyorlar. Eğer bu kötülük ve yanlışlık bilerek/isteyerek ve iradi olarak yapılıyorsa, yine yandaşlar da iradi olarak bu yanlışlığın ve kötülüğün safında / tarafında duruyorsa durum daha da vahim demektir. Bütün eh-ii hak ve hakikata düşen görev amasız, fakatsız haksız, hukuksuz ve keyfi işlerin karşısında Çin Seddi gibi durmaktır. Hele bunu âleme "zulme rıza zulümdür" şeklinde ders olarak veriyorlarsa. Söylem, eylemi fiili olarak desteklemiyorsa muhataplarında inandırıcı olmaz. Zaten menfi ve menfaatçi siyaset doğası gereği, Makyavelist bir düstur olan "aldatarak iş görmeyi" kendine rehber edindiğinden yandaşlarını çok kolay aldatmaktadır.

  • Gündüz Alp-2

    1.10.2018 15:53:26

    Yine bu süreçte, dini ve milli ne varsa hepsinin alenen siyasete alet edildiğine şahit olduk. Yine bu süreçte, muhalif ve muarızların toptan hain, darbeci, terörist olarak damgalandığını gördük. Yine bu süreçte, iktidarı tercih edenler "yerli ve milli" kabul edilirken tercih etmeyenler ecnebi muamelesine maruz kaldılar. Yine bu süreçte, milli iradenin, iktidara oy veren halktan ibaret olduğunu öğrendik. Yine bu süreçte, uygulanan yanlış politikalar sonucunda yaşadığımız krize, "kriz" diyenleri dış düşmanların işbirlikçisi olduğu öğrendik. Yine bu süreçte, demokrasi ve hukukun rafa kaldırılmasına rağmen, tekçi sistemin ülkeyi uçuracağına ve şaha kaldıracağına inandırıldık. Fakat neticede kriz patladı. Hür, medeni ve demokrat dünya hukuk ve demokrasi çağrısı ve ikazı yaptıkça koro halinde olmadığı halde "demokrasi ve hukuk devletiyiz" deyip durduk. Sonuçta EURO 2024'ü bile "Türkiye'de demokrasi hukuk yok" diye vermediler.

  • Gündüz Alp

    1.10.2018 15:31:13

    Sayın Güleçyüz, zulümlü sürecin başından bu yana düşüncelerimizi sizinle paylaşıyoruz. Sizin de hakkın ve haklının yanındaki hakkaniyetli duruşunuzu teşekkür ve dua ile alkışlıyoruz. Bu süreçle birlikte hepimizi şaşırtan, inancımızla örtüşmeyen pek çok ilkleri yaşadık. Bunları şahsi düşüncelerim olarak zikrediyorum. Mesela bunlardan biri, milletin bu kadar çabuk ve kolay kandırılabileceğini bu süreçte bizzat gördük. Yine bu süreçte, particiliği hizmet-i kutsiye gibi gören fanatik bir particilik türediğine şahit olduk. Yine bu süreçte, Yeni Asya camiası hariç, ehl-i hak ve hakikatin hakkın değil gücün, iktidarın, menfi ve menfaatçi siyasetin safında konuşlandığına şahit olduk. Yine bu süreçte, yolsuzluğun hırsızlık olmadığını söyleyen "teologlar" gördük. Yine bu süreçte "çalıyor ama çalışıyor" deyip çalmayı mübah gören dindarları gördük. Yine bu süreçte, mağdur ve mazlumlara "ağaç kökü yesinler" diyen şefkat ve merhamet fukarası dindar gördük.

  • Osman Yıldırım

    1.10.2018 08:30:03

    Hüseyin hocam, çok entersan bir tesbit zira günumuzde toplumun büyük bir kesimi bir hadiseyi değerlendirirken diğruluk ve yanlışlığını şartlandığı siyasete ve liderine göre değerlendirmektedir. Yani bir şeye lider doğru diyorsa diğru, yanlış diyorsa yanlış olarak değerlendirmektedirler.Yani diğruyu söyleyen muhalif bir cephede ise isterse kitabın ortasından konuşsun hiç bir kıymet ifade etmez. Şartlandıkları lider saçmalasa bile o saçmalık kıymet ve değer ifade eder.Maalesef toplum böylesi bir hastalığa giriftar edildi.Allah şifa versin inşallah.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı