Hemen her yanımızdan bizi ablukaya alan israf ve dünyevîleşme marazı, maalesef camilerimize de girdi. Birer ibadet mekânı olan camilerimiz de bu asrın tehlikeli bir hastalığı olan dünyevîleşmeden kendine düşen payı aldı. Dinimizin bir gereği olarak her türlü süs ve israftan uzak, sade ve mütevazi camilerin yerini, bugün artık her türlü lükse ve konfora sahip camilerin aldığını görüyoruz artık.
İhtişamlı minareleriyle, içi dışı süslenmiş duvarlarıyla, mermer yapılı mihrap ve minberleriyle, milyarlık avizeleriyle, üst üste döşenmiş pahalı halılarıyla, gündüz namaz vakitlerinde yanan onlarca lambalarıyla arz-ı endam eden camilerimiz bu halleriyle neyin habercisi sizce? İsraf batağına, dünyevîleşme illetine girdiğimizin işareti değil mi? İbadet mekânlarını böyle gösterişten başka hiçbir faydası olmayan şatafatlı hâle getirmenin dindeki yeri nedir? Veya dinde camileri bu hallere büründürmenin cevazı, ruhsatı var mı? İşin aslını bilenlere havale etmekle beraber, konu ile alâkalı Efendimizin (asm); “Kur’ânları altın veya gümüş kaplara koyduğunuzda ve camilerinizi de süslediğinizde, gelecek olan felâketleri bekleyiniz” tesbitini, başta camileri lüks mekânlar haline getirmeyi öncelikli vazife bilen ve bu yolda her türlü masraftan çekinmeyen ilgili ve yetkililer; sonra da bütün ehl-i din olarak hepimiz yeni baştan okumalıyız.
Bütün bu bizce gereksiz masrafların milletin hayır-hasenatlarıyla yapılıyor olması da, işin bir başka garabeti. Camilerimizin inşa ve tamirleri de dahil tamamen ehl-i hamiyet hayırsever ehl-i dinin himmet ve gayretleriyle vücuda getiriliyor. Yürürlülükteki laikliğin bir gereği olarak devletin cami inşa etmek ve camilerin zarurî ihtiyaçlarını karşılamak diye bir sorumluluğu yok. Cami hocalarının maaşlarını verir o kadar.
Hal böyle iken yetkililerin milletin cebinden, onların hayır niyetiyle verdikleri para ile hiçbir israftan kaçınmayarak, en lüks, en pahalı eşyalarla camileri donatmaları doğru olur mu? Zarurî ihtiyaçlara elbette kimsenin bir diyeceği olamaz. İsrafa kaçmamak şartıyla camilerin bütün ihtiyaçları karşılanmalı. Elektrik, su, doğalgaz faturaları ödenmeli, sergileri, minberi, mihrabı elbette olmalı. Ama dediğimiz gibi dinimizin haram kıldığı israftan kaçınmak şartıyla.
Bilindiği gibi devr-i saadette ibadet mekânları oldukça basit ve sade idi. Üstü hurma dallarıyla örtülmüş, zemini toprak olan dört duvardan ibaret idi o zamanın namaz mekânları. Peygamber mescidi de böyle idi. Daha sonraki dönemlerde de tam manasıyla olmasa da cami ve mescidlerdeki yapı bu şekilde devam etti. Tâbiîn, tebe-i tâbiîn zamanında, Abbasi ve Osmanlı devirlerinde de camilerin inşasında ve tefrişlerinde süse kaçacak, lüzumsuz hiçbir israfın yapılmadığını görüyoruz. Ki, doğru olan da budur. Bir çok işimizde olduğu gibi, bu meselede de işin aslı ve özünden ziyade, kışırıyla, kabuğu ile meşgul oluyoruz. Öncelikli gaye ve maksat cami cemaatini çoğaltmanın yanında, onları İslâmiyeti doğru öğrenen ve öğrendikleriyle amel edebilen insanlar olarak yetiştirmek iken; çoğu zaman bu önemli sorumluluk kulak ardı edilerek, bütün himmet ve gayretler camilerin tefriş ve donanımına sarf ediliyor.
Halbuki camilerimiz birer ibadet mekânları olmanın yanında, birer eğitim ve öğretim merkezleri olarak tanzim edilse daha doğru olmaz mı? Cemaatin lâzım olan dinî bilgilerini öğrenmeleri için camilerimizde bol kitaplı kütüphaneler bulundurulsa ve hocalarımız da bu konuda ön ayak olup rehberlik yapsalar çok daha faydalı olmaz mı? Çünkü bu konuda cami cemaatinin epeyce eksiğinin bulunduğunu biliyoruz. Bir çoğu ibadetlerini doğru olarak yapmaları için, yeterli fıkhî bilgiye sahip değiller. Yine bir çoğu dinî yaşantılarının gereği olan farzları, vacipleri, helâlleri, haramları ya hiç bilmiyor veya eksik biliyor. Burada öncelikli vazife ve sorumluluk her halde bu işle vazifeli hocalarımızın olmalı. Ve işte kısaca diyoruz ki, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, diğer bütün birimlerdeki amirler ve cami personelinin öncelikli vazifeleri camilerimizin hiç de zarurî olmayan lüks sayılabilecek ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade, cami cemaatinin kemiyeten ve keyfiyeten arzulanan seviyeye ulaşması için himmet ve gayretlerini sarf etmeleridir.