Başbakanın işe başladığı ilk günlerde; “Bundan sonra gerek içeride, gerek dışarıda düşmanlarımızı azaltıp, dostlarımızı çoğaltacağız..” demişti. Milletçe arzuladığımız ve hayal ettiğimiz başbakanın bu doğru beyanlarından doğrusu bir hayli memnun olmuş ve umutlanmıştık.
Türkiye’nin uzunca bir süredir içeride ve dışarıda düşürüldüğü bu gerginliklerden, çekişmelerden çıkmasının elzem olduğu kanaatinin idarecilerimiz tarafından da fark edildiğini zannettik.
Ama sonrasındaki uygulamaları takip etmeye başladığımızda maalesef söylenenlerin siyaseten verilen beyanatlar olduğunu gördük. İçeride de dışarıda da düşmanlarımızın çoğalmasına, dostlarımızın azalmasına sebep olan çatışmacı kavga dilinin kaldığı yerden devam ettiğini gördük. En basit tenkit ve tavsiyelere tahammül edilmeyip, yine muhaliflerine; “Terörist, hain, darbeci” diye ağır itham ve isnatlarda bulunduklarına şahit olduk.
Bu meyanda Cumhurbaşkanın da referandumdan umduğu sonucu alamamanın sevkiyle olmalı ki o da “bundan böyle kapı kapı dolaşıp, dostlarımızı çoğaltıp, düşmanlarımızı azaltmanın çaresine bakacağız” milletçe özlemini çektiğimiz beyanlarda bulundu. Tam da umutlanmışken, geçen zaman içinde Cumhurbaşkanının da içeride kendisi gibi düşünmeyen herkese, “Terörist, fetöcü , darbeci..” gibi ağır ithamlarda bulunduğunu görünce “eski tas eski hamam” misali değişen bir şeyin olmadığını bir defa daha öğrenmiş olduk.
Böyle sert ve çatışmacı üslûpler içeride gerginliklere ve kutuplaşmalara sebep olduğu gibi, dışarıda da Türkiye’nin yalnızlaşmasını netice veriyor. Alışkanlıkları hemen terk etmek kolay değil. Hele bu alışkanlıklar her defasında seçim başarılarını getirmiş ise bu durum içeride ve dışarıda ülkenin aleyhine bir tablonun meydana gelmesine sebep olsa da, siyasilerin bu alışkanlıklarını terk etmeleri mümkün değil.
Yetkililer düşmanların azaltılıp; dostların çoğaltılması hususundaki beyanlarında samimîler ise gerginliklikleri, çatışmaları tetikleyen hakaret babından söz ve beyanları terk ile beraber bir an önce toplumda korkunç boyutlara ulaşan haksızlıklara, mağduriyetlere sebep olan adaletsizliklere, hak hukuk ihlâllerine derhal son verecek adımları atsınlar. Vakit geçirmeden barış ve huzura vesile olacak gerçek adaleti işletmeye çalışsınlar. Darbecilerle hesaplaşmak adına alâkası olan olmayan, kadın erkek demeden, hasta pir-i faniler de dahil olmak üzere on binlerce insanı sorgusuz sualsiz işinden aşından ederek, hapishanelere doldurmakla Türkiye’nin dostlarını çoğaltıp, düşmanlarını azaltmayı düşünüyorlarsa ve bu şekilde ülkede birlik beraberliği barış ve huzuru ikame etmeyi zannediyorlarsa vay bu memleketin haline...