Aynı kudsî kaynaktan beslenen, aynı dâvânın mensupları olan Nur cemaatlerinin durup dururken birbirilerine sitem ve suçlamalarda bulunmaları, birbirlerine incitici, kırıcı söz ve beyanlarda bulunmaları elbette tesadüfi değil.
Perde arkasında karanlık bazı mahfillerin olduğu kesin. Meslekleri ehl-i dinin, bilhassa da Nur camiasının arasına nifak tohumlarını ekmek, fitne çıkarmak, onları karşı karşıya getirerek, birlik ve beraberliklerini, tesanütlerini bozarak hizmetlerine mani olmak olan ifsat komitelerinin yaşanmakta olan bu olaylarda da iş başında olduğu kesin.
Zındıka komitelerinin, şer güçlerinin işi, Nur hadimlerini hizmetlerinden alıkoymak için, onlara tuzak kurmak, onları birbirine düşürmek ise, hâdimlere düşen de, kurulan sinsi tuzaklara düşmemek için, her an uyanık olmak, her türlü dedikodulara, karalamalara, gıybetlere karşı gözlerini ve kulaklarını kapatarak hizmetlerine dört el ile sarılmaktır. Birbirlerine karşı ihlâs ve uhuvvet düsturlarını istimal ederek, Nur Talebelerinin şiarı olan hasletler çerçevesinde birbirlerine karşı muamelede bulunmaktır.
Daha da önemlisi; “ihtilâfa düşmeyin; yoksa cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider. (Enfal: 46) İlâhî ikazını dikkate alarak, ihtilâf ve tefrikalara sebep olan camiadaki sitemlerin kırgınlıkların, incitici söz ve davranışların kimlerin işine yarayacağını akıldan çıkarmamak lâzım. Olması gereken kardeşlik bağlarının zedelenmemesi için, elden geldiğince her türlü çekişme, sürtüşme ve münakaşalardan şiddetle kaçınmanın elzem olduğunu da unutmamak gerek. Üstad’ın; “sakın sakın münakaşa etmeyiniz! Haklı olsun, haksız olsun, münakaşa yapan haksızdır” ikazını kulak ardı etmemek lâzım. Ayrıca bu meyanda Üstad’ın; “o çirkin sözleri kendime alıyorum” ve “bin haysiyetim olsa kardeşler mabeynindeki muhabbete ve ittihada feda ediyorum” feragat yüklü ifadelerinde muhabbet fedaisi olmayı şiar edinen hadimlerinin alacakları çok dersler olmalı.
İhvanların değil birbirlerini kırıp dökmenin; değil birbirlerini tahkir edip, gücendirmenin, çok basit gibi görünen, küçük gibi bilinen sitem ve nazlanmaların dahi, omuzumuzda taşıdığımız ulvî dâvâmıza, yapmakla mükellef olduğumuz kutsî hizmetlerimizin geleceği açısından ne derece zararlı olduğunu, Üstad Hazretleri şu şekilde haber veriyor: “…Mabeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz. Madem ben size bütün kuvvetimle itimat edip bel bağlamışım ve sizin için değil yalnız istirahatimi ve haysiyetimi ve şerefimi, belki sevinçle ruhumu da feda etmeye karar verdiğimi bilirsiniz, belki görüyorsunuz. Hatta kasemle temin ederim ki sekiz gündür nurun iki rüknü zahiri birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hadisenin, bu sırada benim kalbime verdiği azap cihetiyle,
“Eyvah eyvah! El aman el aman! Ya Erhamürrahimin medet! Bizi muhafaza eyle, bizi cin ve insi şeytanların şerrinden kurtar; kardeşlerimin kalplerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryat edip ağladılar”. (Şuâlar s: 428)
Evet Üstad’ın “çok cüz’i, geçici ve küçük” olarak gördüğü ihvanlar mabeynindeki sitem ve nazlanmalar karşısında “hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryat edip ağladılar” ifadelerindeki derin mânâ ile vermek istediği mesajın sırr-ı hikmetini de kendilerini Nur camiasının mensubu gören her ihvan idrak etmeli.