Biz kimi veya kimleri tenkit ediyoruz; cevap nereden geliyor? Kimlere arzu veya beklentilerimizi sunuyoruz; kimler bize cevap vermeye kalkışıyor biliyor musunuz?
Hiç alâkası olmayan çevrelerden bize cevap yetiştiriliyor çoğu zaman. Bu gibi çevrelerin başında da yakın veya uzak dost çevreleri geliyor. Tenkit, itiraz, arzu, istek, beklentilerimiz ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, daha doğrusu muhatabı olmayan bazı dostlarımızın hemen acele ile ve çoğu zaman da kırıcı ve incitici bir şekilde bize cevap yetiştirmeleri doğrusu calib-i dikkattir.
Her vatandaş gibi bizim de en tabiî bir hakkımız olan bizi idare etmekte olan siyasî iktidarın yanlış görüp beğenmediğimiz icraatlarını dile getirdiğimizde hükümet yetkililerinden önce çoğu zaman en sert cevabı dostlarımızdan alıyoruz maalesef. Halbuki demokrasinin bir gereği olarak, her vatandaşın kendini idare etmekte olan idarecilerinin beğenmediği, eksik gördüğü, yanlış bildiği icraat ve tasarruflarını bir şekilde dile getirmek gibi hakları vardır. İşte biz de bu hakkımızı kullanıyoruz. Kaldı ki dost düşman şahit ki bizi idare eden yetkililere karşı dile getirdiğimiz tenkit, arzu veya beklentilerimiz kesinlikle şahıslarımızı değil; ülkemizi, bütün milletimizi hatta yetkili mercilerden önce bize cevap yetiştirmeye çalışan dostlarımızı da alâkadar eden konulardır.
Meselâ aylardır tamamen hukuksuz ve keyfi bir şekilde Risale-i Nur’ların basım ve neşrine getirilen yasaklara karşı yaptığımız haklı tenkit ve itirazlarda yanımızda olmalarını beklediğimiz Nur camiasındaki dostlarımızdan bir çoğunun yasakçıların saflarında yer almakla kalmayıp, yetkililer adına; “ Yeni Asya bu işi abartıyor.. Sabırsızlanmayın bakalım bu işler düzelecek.. Bu hükümet yanlış iş yapmaz..” bize bu şekilde cevap yetiştirmeleri ne ile izah edilir sizce?
Yine bu siyasî iktidarın senelerce darbeciler olarak nitelendirerek Ergenekoncu, Balyozcu diyerek vatan haini diyerek mahkemelere sevk ederek, bir çoğunun ağır cezalara çarpıtıldığı her rütbeden ordu mensubunu, bir günde ne oldu ise “bunlara kumpas kurulmuş.. Bunlar ordumuzun şanlı mensuplarıdır” diyerek bir nevi U dönüşünde bulunarak kısa zamanda hepsinin salıverilmesine ilâve olarak, kumpas işini de on bir sene boyunca deyim yerinde ise “can- ciğer” oldukları malûm cemaate mal ederek, bu defa geçmişte darbeci çeteler nitelendirdikleri Ergenekonculara yaptıkları suçlamaların kat kat fazlasını yaptılar. Devlet gücünü kullanarak, daha da ötesi salıverdikleri darbeci çeteler diye nitelendirdikleri kesimleri de yanlarına alarak, malûm cemaate karşı amansız bir saldırıya geçtiler. Şimdi biz hakperestliğimizin bir gereği olarak hükümet canibinden yapılan bu karanlık, tezatlı, karmaşık uygulamaların yanlış olduğunu, öyle durumlarda hükümetlere düşen sorumluluğun suçluları bulup adalete teslim etmek olduğunu, masum olanların mağdur edilmemesini; bu noktada siyasî iktidarın sorumluluklarını yerine getirmediğini, kurunun yanında yaşı da yaktığını; bunun da çok büyük bir haksızlık ve zulüm olduğunu söylediğimiz de yine bize cevap siyasilerden değil; daha önce siyasî iktidar ile beraber malûm cemaatin liderine âdeta biat edip, cemaatin hizmet ve faaliyetlerine alkış tutarak övgüler yağdırırken, bu defa da tam tersine hükümetle beraber cemaate olmadık saldırıları yapmakta bir beis görmeyen ve bu halleriyle siyasî tarafgirliğe girdiklerinin dahi farkında olmayan dost çevrelerden geliyor: “Canım siz hükümet kadar mı biliyorsunuz?... Bizim de sizin de bilemediğimiz çok şeyler var.. Hükümet hiç kendi vatandaşına kötülük yapar mı?.. Hiç merak etmeyin hükümet doğru olanı yapıyor. Yanlış yapanlar cemaat de olsa gözünün yaşına bakılmamalı. Hükümet de onu yapıyor… Cemaat yapılanları hak ediyor.. Bizim için ülkemizin ve milletimizin birlik beraberliği önemli.. v.s..”
Yine diyoruz ki bırakın şu Kemalizm hammallığını; bırakın devletin resmî ideolojileri bekçiliğini bu işleri birileri zaten fazlasıyla yapıyor. Değiştirin artık şu darbe anayasasını.. Gerçekten dindar iktidar olmanın gereği bunları yapmaktır. Mevcut hükümete yönelik olarak bu ve benzeri beklentilerimize inanın en şiddetli itiraz ve red cevapları yine siyasî iktidar mensuplarından önce yine güya siyaset ile ilgilenmediklerini iddia eden ihvanlardan geliyor.
Bir taraftan fiilî siyasetten uzak dururken, diğer taraftan da dünyevî hiçbir maksat ve karşılık beklemeden, iman ve Kur’ân adına geçmişten bu güne kadar bütün siyasî partilere olduğu gibi, mevcut siyasî iktidarın yanlış bildiğimiz, tasvip etmediğimiz uygulama ve icraatlarına karşı edebiyle adabıyla, kırmadan incitmeden duyurmaya çalışıyoruz. Ama çok enteresandır ki her defasında cevaplar siyasî yetkililerden önce yakın veya uzak dost çevremizden geliyor. Her fırsatta bizi güya siyaset yapmakla suçlayan ve kendilerini güya siyasetten uzak olarak lanse eden bu dostlarımız bu tavırlarıyla ya fiilî siyasetin tam da ortasında olduklarını göremiyorlar; ya da siyasî iktidara hizmet etmeyi, dine hizmetin ta kendisi zannediyorlar.
Ne diyelim Allah insaf ve basiret versin…