Dünyaca ünlü bir piyanist önceden tuşları sökülmüş piyanosu ile konser vermek için salondaki hayranlarını ciddî bir saygı edasıyla selâmlayarak heyecanlı vücut hareketleriyle tuşları olmayan piyanosunu çalıyor gibi yaparak birinci eserini bitirdikten sonra, ciddî bir şekilde topluluğu selâmlayınca salondan çılgınca alkışlar yükseliyor.
Piyanist ikinci ve üçüncü eserini de yine aynı şekilde takdim eder, yine salonda “yaşa bravo” sesleri...
Daha sonra bu ünlü müzisyene neden böyle tuşları olmayan bir piyano ile hayranlarının karşısına çıkıp konser verme numaralarına başvurduğu sorusuna; ”aldatmalara yönelik olup bitenler karşısında insanların tepkisizlik derecelerini ölçmek için yaptım. Meğer tepkisizliklerin herhangi bir sınırı yokmuş” cevabını vermiş.
Şu yaşanmış olay tam da ülke ve millet olarak maalesef içinde bulunduğumuz durumu göstermesi açısından calib-i dikkattir. Dünyada ve ülkemizde meydana gelen olaylar karşısında idarecilerin birbirini tekzip eden gerek söz ve davranışları karşısında toplumun göstermesi gereken tepki yerine, alkışlamalarla tezahüratta bulunması ne ile izah edilir? Nasıl bir halet-i ruhiyenin tezahürü olabilir acaba?
Her şey bir tarafa, uzunca bir süredir hukuk adına yapılan hukuksuz ve keyfi uygulamalarla ifadeleri dahi alınmadan onbinlerce insanın işinden, aşından edilerek tutuklanmaları, iddianemeleri dahi hazırlanmayan binlerce kadının, yüzlerce bebeğin içeriye tıkılması karşısında sessiz kalmamakla kalmayıp, olup bitenlerin alkışlanması...
Haydi olup biten haksızlıkların perde arkasını araştırıp, öğrenmekten âciz safderunların veya partiye olan aşkları dolayısıyla akılları, vicdanları devreden çıkmış, basiretleri, ferasetleri bağlandığı için yapılan zulümleri göremeyip olup bitenlere alkış tutan safdil zavallılara da nasıl nazar-ı müsamaha ile bakalım?
“Zalimlere meyl etmeyin; yoksa Cehennem ateşi size dokunur” tehdit-i İlâhi’den; “haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” ikaz-ı Peygamberiden; “küfre rıza küfürdür; zulme rıza zulümdür” kudsî hakikatlerinden haberdar olup; işlenen bunca haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında lâl olmakla kalmayıp, alkışlamaya devam eden Müslümanlar olarak vicdanen rahat mısınız?
Alkışladıkları yetkililer sayesinde kavuştukları makam ve mevkileri kaybetmemek için; devlet pastasından elde ettikleri haksız paylardan ilânihaye nemalanmak için; debdebeli, şatafatlı yaşantılarının keyflerini çıkarmak için yetkililerin bedihi yanlışlarını, vartalarını gözleri kapalı bir şekilde alkışlamaya devam eden menfaatperestlerin bu yağcılıklarına ne diyelim?
“Piyasada çok silik söz geziyor. Söylenen her sözün kalbe girmesine yol vermeyin. Benim sözümü dahi mihenge vurmadan kabul etmeyin..” “ lisan-ı siyasette bazen lâfız mananın zıddıdır” gibi Bediüzzaman’ın dikkat çekici ikaz ve tavsiyelerinden haberdar oldukları halde, siyasilerin cerbezeli nutuklarını dahi hiçbir süzgeçten geçirmeden; Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye mihengine vurmadan kabul etmekle kalmayıp, ”uydum kalabalığa” diyerek, doğru yanlış ayırımı yapmadan alkışlamayı alışkanlık haline getiren Nurculara ne demeli?
Ama bilinmelidir ki “şakşakçılar” bu tavırlarıyla hem kendilerine, hem idarecilere ve dolayısıyla bütün bir millete ve ülkeye zarar veriyorlar.
Bu zararlara bir son vermek için idarecilerimizin bu samimiyetsiz menfaatperest guruplara; “kesin bakalım şu alkışlarınızı, çekilin bakalım çevremizden” demeleri gerekir. Ama ne gezer...