"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhafazakâr iktidara rağmen savrulan toplum

Hüseyin GÜLTEKİN
15 Aralık 2014, Pazartesi
Uzunca bir süredir kahir ekseriyeti dindar olarak bilinen idareciler tarafından idare ediliyoruz.

Hemen hepsi de dindar ve muhafazakâr kimliğiyle tanınan mevcut siyasî iktidar mensubu olan önemli mevkileri elinde bulunduran idareciler bizi idare ediyorlar. Bundan önceki Cumhurbaşkanı ile beraber mevcut Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlarla birlikte Valiler, Kaymakamlar, Belediye Başkanları ve bürokrasinin önemli mevkilerini işgal eden zevatın kahir ekseriyeti dindar kimlikleriyle tanınıyorlar veya öyle olmasa dahi halkın kahir ekseriyeti onları öyle biliyor. 

Ülke adına güzel bir tablo değil mi? Müslüman bir ülkenin insanlarına elbette dindar idareciler yaraşır. Bundan iyisi can sağlığı … Halkın büyük çoğunluğu siyasî parti tercihlerinde dindarlığı esas aldığı için uzunca bir süredir mevcut iktidardan yana tercihte bulunuyor. Halkın çoğu idarecilikte dindarlığın önemli bir avantaj olmakla beraber, buna ilâve olarak idareciliğin başlı başına bir san’at olduğunu, bu san’atın da bir maharet ve hüner işi olduğunu, böyle bir meslekte öncelikle gerekli olanın salâhat (dindarlıktan) önce maharetin geçerli olduğunun farkında olmayan bir çok insan, liyakat, maharetten önce siyasî tercihlerinde dindarlığa öncelik tanıyarak, dindar idarecilerden yana tercihte bulunuyor. Her ne ise bize düşen de tasvip etmesek de milletin bu tercihine saygı duymak.

Hüner ve maharetten önce, dindarlığı önemseyerek, tercihini o yönde yapan milletin başlarına seçtiği dindar siyasilerden  istek ve beklentileri nedir? Elbette dünyalık ihtiyaç ve zaruretlerle beraber hatta bunlardan önce de ahiret hayatını da alâkadar eden yani dini yaşantılarının daha kolay yaşanmasına katkı sağlayacak bir ortamın sağlanması noktasında gerekli çare ve tedbirleri acilen almaktır. Bir başka ifade ile başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere bütün toplumu öncelikle geleceklerini ciddî manada tehdit eden kötü alışkanlıklardan kurtarmaktır. Henüz çocuk yaştaki gençlerin hayatını karartmaya devam eden alkol, uyuşturucu, kumar gibi kötü alışkanlardan kurtarmaktır.  Toplumun temeli olan ailede huzur ve sükûnu sağlamak için gerekli adımları bir an önce atmaktır. Toplumda artarak devam eden çekişmeleri, gerilimleri, kutuplaşmaları sona erdirmektir. Evet muhafazakâr diye tanınan iktidara muhafazakâr çevreler bu ve benzeri dertlerine deva bulsun diye destek verdi.

Peki millet şimdiye kadar bu beklentilerine cevap aldı mı ? Cevabını ; “maddî alanda epeyce eserlere imza attık, ama manevî alanda sınıfta kaldık maalesef” itirafında bulundu hükümet yetkilileri. Evet en iddialı bulundukları alanda sınıfta kaldı, dindarlığı tekelinde bulunduran mevcut iktidar. Evet tablonun bir yüzünde dindar Cumhurbaşkanı, dindar Başbakan ve Bakanlar, meclisin büyük ekseriyetini elinde bulunduran iktidar milletvekilleri ve bürokrasinin önemli makamlarını işgal eden hükümeti temsil eden yüksek mevkilerdeki bürokratlar… Hemen çoğu da dindar diye biliniyor. (Gerçi Üstad Bediüzzaman’ın tesbitiyle; “siyasetçiler tam dindar olamaz; hakikî dindarlar da siyasetçi olmaz” gerçeğinden hareketle günümüz siyasetçilerinin dindarlığı da tartışılır.) Bu tablonun arka yüzüne baktığımızda da bu iktidar döneminde suç işleme oranlardaki artış tavan yapmış hapishanelerdeki doluluk oranı % 300 gibi korkunç bir rekor kırmış. Alkol ve uyuşturucu yaşı 12-13’e kadar inmiş. Rüşvet, yolsuzluk, hırsızlık artık “vak’a-yı âdiye” halini almış. Toplumun temeli olan ailedeki huzursuzluklar, kavgalar ve boşanmalar sınır tanımıyor. 

Bize göre bu iktidar döneminde yaşanan ahlâkî aşınmalar, devam etmekte olan gerilimler, kutuplaşmalar, artarak devam eden kötü alışkanlıklar, suç oranlarındaki artışlar hiç de sürpriz değil. Çünkü “ siyasal İslâmın” bir metodu, bir tarzı olan öyle tepeden inme bir şekilde, emir ve yasaklarla toplumda istenilen huzur ve sükûnun sağlandığını, insanların dindarlaştığını İslâm tarihi bize göstermiyor. Yaşanan acı gerçek böyle iken, sıradan ehl-i dinin ötesinde Risale-i Nur’un çağları aydınlatan prensiplerinden haberdar olan, Bediüzzaman’dan dersini alan bazı ihvanın bu tehlikeli ve korkunç gidişata rağmen, halen ittihad-ı İslâmı, ferec ve fütuhatı “siyasî İslâm” geleneğinin devamı olan bir iktidardan beklemelerine akıl erdirmek mümkün değil.

Okunma Sayısı: 1869
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • süleyman

    15.12.2014 10:49:36

    Baştakilerin dindar veya muhafazakâr olması 'yüzde altmış, yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini siyasete âlet etmemeye, belki siyaseti dine âlet etmeye çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeye mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.' Emirdağ L. s. 386. mihengini ortadan kaldırmadığı gibi terbiye-i İslamiye zedelenmesi henüz kâmil manada tamir edilemediğinden dolayı bu sıkıntılar yaşanmaktadır. Kalplerde iman yasakçısı neşv-ü nema bulmadığı müddetçede her gün yeni bir gündem yıkımıyla karşı karşıya gelir yığınlar. Valla tesbit benim değil asrın imamının bundan birileri rahatsız olsa da bize hakikatleri haykırmak düşüyor. Kalbinize ve kaleminize sağlık Hüseyin abi.

  • Hamza Tekin

    15.12.2014 09:28:27

    Düşüncelerimi dillendirmişsin ağabey, Allah razı olsun.

  • Garib Doğu

    15.12.2014 08:59:48

    Tespitler doğru.Toplumdaki olumsuzluklar aynen yazıldığı gibidir.Yazıda işlendiği gibi problem,salaha,t maharet ayırımının yapılmamasındandır.Ayeti kerime mealen;işi ehline veriniz,kudsi emrine rağmen bu emre uyulmamaktadır.İdari işlerde evvelâ maharet, sonra salahet...İdare birinci derecede sosyal hayatın tanzimine bakıyor.Onun için birinci derecede maharet(idare kabiliyeti ve donanımı) gelir.Salahat sonra gelir.İkisi beraber olursa nurun ala nur..Tarihte mahir salihlerin, toplumu ne kadar adilane idare ettiklerinin misalleri çoktur.Bugün içtima-i keşmekeşlikler ortalığı sarmışsa bunun sebebi bu kudsi emre uyulmadığı içindir.Maalesef milletimiz bu noktayı yeteri kadar bilmiyor.Veya hatları karıştırıyor.Bundan dolayıda içtima-i sıkıntılarımız bir türlü bitmek bilmiyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı