"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Muhakeme-i akliye noksan olunca

Hüseyin GÜLTEKİN
31 Ağustos 2015, Pazartesi
Dindar, hatta dinde hassas ve muttaki görünseler de muhakeme-i akliye de eksiklik olunca çoğu zaman müsbet manada böylesi dindarlığın bir faydası olmuyor.

Ölçü, denge, olmayınca kaş yapayım derken göz çıkarılıyor. Vasat olana kanaat edilmeyince, ya tefritlere veya ifratlara sapılıyor. Ayarı bozuk olan bir teraziyle tartı işini yapmak; bozuk bir pusula ile yön tayininde bulunmak; ayarı bozulmuş bir saate göre zamanı tayin etmek ne ise muhakeme-i akliyesi yerinde olmayan, iz’anı, şuuru alabora olan insanların dindarlığı da alabora olur. Böyle insanlar freni boşalmış arabalar gibi önüne gelen her insanı, her canlıyı ezip geçiyorlar. 

Haşa Allah adına insanları hesaba çeken, hüküm verebilme pervasızlığını gösteren bu tip sözde dindarlar, dinin esas ve hükümlerine göre değil; kendi indi ve sathi ölçüleri çerçevesinde insanları değerlendirip cehennemlik veya cennetlik olduklarına karar veriyorlar. Değerlendirmeyi yaparken de insafı, vicdanı, adâleti bir kenara koyuyorlar. Kendileri gibi düşünen, kendi kafa yapılarına yakın olan insanların ahlâka, dini değerlere aykırı, hatta uhrevî hayatlarını tehlikeye sokacak açık seçik söz ve beyanlarına rağmen, en ufak bir ikaz ve ihtarda bulunmuyorlar. Diğer taraftan da kendileri gibi düşünmeyen, kendilerinden saymadıkları, kendilerine muarız gördükleri nice ehl-i dinin ağzından çıkan hiç de dine aykırılığı işmam etmeyen bazen yoruma açık, bazen de dil sürçmeleriden kaynaklanan söz ve beyanlarının içinden cımbızla bir kaç kelimeyi çekip, abartıp köpürterek tekellüflü yorumlarla Nemrut’luklarına, Firavun’luklarına hükmedip, teşhir ederler.

Çokça örnekleri olmakla beraber, merhum Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde bu çevrelerin beğenmediği bir üst düzey bürokratın tayinini onaylaması karşısında, yayın organları olan gazetelerinde; “yeter ey Firavun!” diye manşet attıklarını iyi hatırlıyorum. Sağlığında ona hep pervasızca “mason, münafık” yakıştırmalarında bulunan aynı güruhun vefatından sonra da merhuma nasıl da hiçbir dine sığmayacak en ağır saldırılarda, isnatlarda bulunduklarına şahit olduk.

Yine kendilerinden olmayan nice ehl-i dini tekfir etmeyi meslek edinen bu insanların geçmişte Tansu Çiller’in Başbakanlığına karşı âyetlerden, hadislerden deliller toplama arayışlarına girerek; “bir bayanın bir ülkenin başında idareci olarak bulunması kabul edilemez. Üstelik başı açık olursa, bu kıyamet alâmetidir” diyerek reaksiyonlarını ortaya koyan bu muhakemesiz insanlar uzunca bir zamandır Cumhurbaşkanı, Başbakan veya Milletvekili eşi olmaktan başka hiçbir vazifeleri ve özellikleri olmayan başları açık veya kapalı bir çok hanımın yurt içinde veya dışarıda resmî veya özel protokollarda yabancı erkeklerle arz-ı endam etmelerini nasıl değerlendiriyorlar? Böyle bir durumdan rahatsız oluyorlar mı acaba sözde dinde hassas olan bu insanlar?

Görülüyor ki dindeki hassasiyetlerde ipin ucu kaçarsa, akıl, iz’an devreden çıkarsa, böyle durumlara düçar olan insanlar kendilerinden farklı düşünen insanları hemen tekfir etmekten çekinmedikleri gibi; kendileri gibi düşünen, beğendikleri insanların açık ve net olan yanlış ve dine mugayir olan söz ve beyanlarına karşı da sağır oluyorlar. İşin içine bir de siyasî tarafgirlik de eklenince, kin ve garaz ön plana çıkıyor. Bu duruma düşen insanlar siyaseten beğenmedikleri siyasilerin basit yanlış ve hatalarını abartarak saldırılara geçerken; siyaseten kendilerinden saydıkları siyasilerin en belirgin ahlâka, dine aykırı söz ve beyanlarına, hal ve davranışlarına karşı kör olup sağır oluyorlar maalesef. 

Okunma Sayısı: 2918
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    31.8.2015 10:18:01

    Muhakeme-i akliyede noksan olanların durumu belli.Bunlar biliniyor,bilinmiyor değil.Dün vardılar,bugün de varlar.Bunların vasıflarını,özelliklerini,temel fikir ve düşüncelerini biliyor ve onlara yabancı değiliz.Geşmişte yaptıkları hatalar,yanlışlar,malumumuzdur. Garip bir durum yok. Garip olan bu kadar açık ve vahim olan hata,günah ve yanlışlarına rağmen,bizimkilerin kendi,temel felsefe ve ölçülerini terk edip onların manyetik alanlarına girmeleridir.Bu çok acaip! Acaba Nurun, her yönü ile müstakim,içtima-i ve siyasi şaşmaz ölçüleri,kıstasları yerine hangi cazip ölçüleri buldular,hangi şaşmaz kayağa sarıldılar. Hangi cereyana kapıldılar?hangi eşhasa tabi oldular? Hangi ölçü ve prensipleri dustur edindiler? Bunu söylesinler...Kırk elli yıllık hizmet tarzlarını ve dava arkadaşlarını nasıl terk ettiler? Nasıl sırt çevirdiler? Nasıl düşman oldular? Daha cazip neyi buldular da böyle oldular? Hakikaten ve cidden merak ediyoruz...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı