Üstad Bediüzzaman’ın tesbitiyle: ”Nev’î insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir.” Yani, bütün insanlık adına içler acısı, korkunç bir cehalet tablosu var.
Türkiye’nin de dahil olduğu dünya üzerindeki insanların yüzde sekseni okumuyor, öğrenme ihtiyacı hissetmiyor. Değil çevrelerinde, ülkelerinde veya dünyada olup biten olayların perde arkasındaki gerçekleri görüp, analiz etmiyor. Bizzat kendilerini doğrudan alâkadar eden, öğrenmekle mükellef oldukları meseleleri dahi öğrenip ona göre tavır takınıp, yükümlülüklerini yerine getirmeyi dert edinmeyen kahir bir ekseriyet var ülkemizde ve dünyada.
Yüzde seksen gibi yüksek orandaki bu insanların hemen hepsi Yüce Allah’ın; “akıl etmezler mi?” “hiç düşünmezler mi?” “tefekkür etmezler mi?” gibi suallerle yanlışlardan sakınıp, doğru bulmak için kendilerine verilen aklı rafa kaldırıp veya başkalarının cebine koyarak çareyi bir nev’î mesuliyetten kaçmak suretiyle emanete ihanet ettiklerinin dahi farkında değiller maalesef.
“Ağam bilir, liderim süperdir o herşeyi bilir, o asla yanlış yapmaz.. Bu işlere bizim aklımız ermez” gibi, Allah’ın verdiği aklı inkâr ile cehaletini, gabiliğini itiraf niteliğindeki ifadelerini istimal eden yüzde seksen gibi yüksek orandaki insanların mevcudiyeti insanlık adına korkunç bir felâkettir aslında.
İşte ülkemizdeki ve dünyadaki huzursuzlukların, kavgaların, savaşların, kaos ve sıkıntıların en önemli sebeplerinin başında Üstadın tesbitiyle insan oğlunun böyle yüksek orandaki deyim yerinde ise yabanilikleridir, gabilikleridir, cehaletleridir.
Çünkü düşünmekten, araştırmaktan, tefekkür etmekten âciz, tahkik ehli olmayan bu insanları yanlış yollara yönlendirmek, aldatarak tuzaklara düşürmek gayet kolaydır. Bu çeşit insanları perde yaparak, kandırarak çıkmaz sokaklara sevk etmek hiç de zor değil.
İşte kendilerini akıllı zanneden, ard niyetli, sinsi, kurnaz siyasilerin Türkiye’de ve dünyada çoğu siyasî kadroların takip ettikleri yol ve yöntem maalesef budur. Evvelâ cerbezeli söz ve beyanlarla toplumları hipnoze ederek, akıllarını, basiretlerini gasp ederek kendilerine bağlamak...
Sonra celbedici yalan söz vaatlerle, rüşvetlerle onları esir almak... Sonra hamasi nutuklarla, kafa karıştıran reklâm ve propagandalarla akıllarını, iz’anlarını, insaflarını, vicdanlarını işlemez hale getirmek.. Evet maalesef çoğu siyasilerin metod ve taktikleri böyle.
Bu taktik ve projelerle bazıları her fırsatta, her zeminde bolca dinî terim ve deyimleri kullanarak, dinî değerler üzerinden siyaset yapmak suretiyle, kendilerini dinin ve dindarların hamisi olduklarını lanse ederek, dindar kitlelerin onay ve desteklerini sağlarken; kimileri dinî değerlere olan husûmetlerini ilericilik, laiklik ve Kemalizm perdesi altında kamufle ederek siyaset yapmak suretiyle tahkik ehli olmayan insanları aldatmaya çalışıyor. Bazı siyasiler de ırk unsurları üzerinden ehl-i tahkik olmayan insanların kavmiyet damarlarını tahrik etmek suretiyle çoğu zaman emellerine kavuşurlar.
Üstad Bediüzzaman’ın; “bazen lisan-ı siyasette lâfız mananın zıddıdır” şeklindeki tesbitinden haberdar olmayanlar veya haberdar olduğu halde, aklını iz’anını aşık oldukları siyasilerin cebine koyan safderunların Üstadın bu calib-i dikkat tesbitleri doğrultusunda hareket ederek kendilerini siyasilerin zikzaklı, tutarsız nutuklarından korumaları da adeta imkânsız gibi.
Yine Üstad Bediüzzaman’ın: “Piyasada çok silik söz geziyor... Kimse demez ayranım ekşidir... Söylenen her sözün kalbe girmesine izin vermeyin; mihenge vurunuz; altın çıkarsa alınız.. “ gibi ikaz ve tavsiyelerini tahkik ehli olmayan veya siyasilerin cerbezeli nutuklarıylave aldatıcı reklâm ve propagandalarıyla kafası karışan; diğer bir ifade ile elinde sağlam bir mihengi, ölçüsü bulunmayan zavallı insanların Üstadın bu dikkate değer uyarıcı, temkine teyakkuza dâvet edici tesbitleri çerçevesinde bir duruş, bir tavır takınmaları mümkün mü?