Köken itibarıyla Halk Partili iken Millî Selamet Partisine geçen ve oradan da Belediye Başkanı seçildikten sonra, onun namı artık mücahit başkan olarak anılmaya başlamıştı.
O zamana kadar dini yaşantıdan uzak bir şekilde zamanını geçirse de Millî Selamet partisine kaydını yaptırıp oradan da Belediye Başkanı seçildikten sonra, partili dost çevrelerin; “Reis bey sen artık adı din ile, şeriat ile anılan bir partiden başkan oldun. Hiç değilse artık namaza başlasan iyi olur” şeklindeki arzu ve beklentilerinin hatırına fırsat buldukça bazı vakitlerde namazları kılmaya başladı reis bey.
Derken 12 Eylül darbesiyle beraber bilindiği gibi bütün Türkiye sathında artık askerin baskı ve tazyikleri, ifade ve sorgulamaları hızla devam ederken, bir askerî yetkili mücahit diye nam yapan Belediye Başkanını makamına çağırarak; “Reis bey sana mücahit başkan diyorlar. Sen de şeriatı istemişsin doğru mu” sualine karşılık; “Tövbeler tövbesi komutanım. Ben doğru dürüst namaz kılmıyorum. Ben nerede, şeriatı getirmek nerede?” diyerek işin içinden çıkıvermiş reis bey.
Sıkı yönetimin yürürlükte olduğu, darbeci askerlerin emir ve yasaklarının kanun hükmünde olduğu o tarihlerde geniş bir toplantı salonunda kadınlı erkekli ekseriyeti köylü olan bir kalabalığa hitap eden general havasındaki bir yüzbaşı, baştan sonuna kadar hakaret, şantaj, tehdit dolu konuşmasını yaptıktan hemen sonra söz isteyerek kürsüye gelen Millî Selamet Partisinin ilçe başkanının “Bu millet size minnettardır komutanım. Konuştuklarınıza aynen katılıyoruz. Şükran borçluyuz ve teşekkür ediyoruz” mealinde sözler sarf ettiğini iyi hatırlıyorum.
“Siyasî İslâm” geleneğinin hiçbir kurala uymayan böyle ölçüsüz, dengesiz tavır ve davranışlarını belgeleyen durumlar yıllar önce vukubolan bu iki örnekten ibaret değil.
Yine seksen öncesinde Millî Selamet Partisinin Adalet Partisiyle koalisyonunda yer aldığı hükümette tamamını Adalet Partisinin açtığı İmam Hatip Liselerini halk arasında bu okulların kendilerinin çabasıyla açıldığının reklâmını yaparak, adeta arka bahçeleri gibi kullanıyorlardı Millî Selametçiler. Ne zaman ki seksen darbesi yapıldı darbe mahkemeleri başta Erbakan ve parti ileri gelenlerini İmam Hatipleri açmakla suçlayıp, sorguya çektiklerinde; “Tövbeler tövbesi hiçbir İmam Hatip Lisesini biz açmadık. Millî Eğitim Bakanlığı hükümet ortağımızda olduğu için bu okulların hepsini onlar açtı “ şeklinde ifade vererek paçayı kurtardılar.
Yine geçmişte merhum Erbakan’ın merhum Ecevit ile anlaşarak koalisyon hükümetini kurmasını içine sindiremeyen bazı ehl-i dinin “nasıl olur böyle dindar bir parti sol bir partiyle bir araya gelebilir” itirazlarına cevaben; “bunlar namaz kılmayan, solcu kardeşlerimizdir. Boşuna itiraz etmeyin…” diyerek son noktayı koymuş, daha sonra da teröristlerin affedilmesine Erbakan ve partisi evet oyu kullanarak milleti hayal kırıklığına uğratmıştı.
“Siyasal İslâm” geleneğinden gelen siyasî kadroların böyle zikzaklı, tutarsız uygulamaları geçmişte olduğu gibi günümüzde de halen devam ediyor. Bir taraftan dini terim ve motifleri bol bol kullanırken, diğer taraftan Kemalizmi ihya etmeyi ihmal etmiyorlar.
İslâm’ı siyasallaştırmanın sonucu, işte böyle tutarsız ve dengesiz davranışlardır.