Yukarıdaki kavga gürültü aşağıya da sirayet ediyor.
Tavandaki çekişmeler, sürtüşmeler tabanı da etkiliyor. Millete nümune-i imtisal olmakla vazifeli siyasilerin karşılıklı ağır itham ve suçlamaları hiçbir şeyden haberi olmayan bir çok insanı da etkiliyor. Yukarıdaki bu çekişmelerden ailedeki hane halkı da nasipleniyor. Çoğu zaman bir çok aile efradı bir arada televizyondan bir haber ve yorumu dinleyip, fikir teatisinde bulunamıyorlar. Eşler, baba ile evlât, kardeş ile kardeş, iki dost ve ahbap dahi artık bir araya gelip sakin bir şekilde, medenice fikir teatilerinde bulunamıyorlar maalesef. Çünkü yukarıdaki “ya bendensin; veya vatan hainisin, darbecisin...” gibi gerginlikleri körüklüyen ağır itham ve isnatlar, tabandaki insanlara da yansımış durumda.
Toplumun hemen her kesimine sirayet eden ve artarak devam etmekte olan gerginliklerin sürtüşmelerin önemli bir sebebi de her halde siyasilerin ve idarecilerimizin bu sert ve tahrik edici üslûpları olsa gerek.
Eskiden de partilerin meclisteki karşılıklı tartışmalarına, itham ve suçlamalarına şahit oluyorduk. Fakat bu derece kırıcı, rencide edici ağır ithamlarda bulunulmuyordu. Herhangi bir seçimde kendi partilerine muhalefette bulunanlar darbecilikle, hainlikle, ihanetle itham edilmiyordu. Referandumda “hayır” tercihinde bulunan vatandaşlara bir çırpıda darbeci, PKK’lı veya “Fetöcü” diye damga vurulmuyordu.
Hatta bazen partilerin herhangi bir konudaki anlaşmazlıklarında Cumhurbaşkanı bir arabulucu tavrıyla parti başkanlarını bir masa etrafında toplar, söz konusu anlaşmazlıkları gidermeye çalıştıklarını hatırlıyoruz. Şimdi bu gibi uygulamalardan eser kalmadı.
Üstad Bediüzzaman; “bu millet meclisi ya taklit eder, veya tenkit eder, ikisi de zarardır” tesbitinde bulunuyor. Milletin kalbi konumundaki meclis millete örnek olmak zorundadır. Milletin vekâletini deruhte etmekte olan milletvekilleri hal ve hareketleriyle, söz ve beyanlarıyla millete örnek ve rehber olmakla vazifelidirler. Bilhassa da ülkenin huzur ve sükûnunu, birlik ve beraberliğini sağlamakla vazifeli olan idarecilerimiz bu konuda her türlü incitici, rencide edici, ötekileştirici söz ve beyanlardan kaçınmak zorundalar. Muhalefet zaman zaman bunları dikkate almayıp, tahrik edici, sert üslûplara yönelse de iktidar makamında olanlar, ülkenin barış ve huzurundan doğrudan sorumlu olan idarecilerimiz tahriklere kapılmadan her zaman daha sağ duyulu, daha itidalli, daha kucaklayıcı bir yaklaşım içinde olmalıdır.
Bir taraftan her fırsatta “kardeşlerim” diyerek söze başlayıp, barıştan, birlik ve beraberlikten dem vurup; sonra da muhaliflerine “vatan haini, darbeci, terörist” gibi ağır ithamlarda bulunanlar bu tavırlarıyla kavga ve gerginliklere sebep olduklarının farkındalar mı acaba? Ülkenin barış ve huzurundan birinci derecede sorumlu olanların bu noktada böyle tahrik edici söz ve beyanlardan vazgeçip, daha itidallı, daha temkinli, daha kucaklayıcı bir üslûbu istimal etmeleri gerekmez mi?