Rivayetlere göre Hz. Ali’ye (ra); neden Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) dönemlerindeki parlak İslâmî huzur ve sükûn ile beraber meydana gelen fütuhat ve terakkiyatlara mukabil, kendi dönemlerinde bu gibi başarılar görülmediği gibi, yaşanan dahili iftiraklar ihtilâflara ilâve olarak yapılan muharebelerin sebepleri suallerine karşılık, Hz. Ali’nin (ra); “O mümtaz halifelerin yanlarında, yardımcılıklarında ben vardım; velâkin benim yanımda yol gösterici kimseler yoktu.” diye cevap verir. İlimde, fazilette, salâbet-i diniyede, cesarette, metanette nümune-i imtisal olan Hz. Ali’nin (ra) bu suale verdiği cevaptan başta idarecilerimiz olmak üzere hepimizin alacağı dersler olmalı.
Evet, idareciler ne kadar ehliyetli, ne derece liyakatli olsalar da bazı zaaflarının olabileceğini, bilerek veya bilmeyerek istenmeyen bazı yanlış uygulama ve icraatlara sebep olabileceklerini gözden uzak tutmamak lâzım. Dolayısıyla yanlış yollara sapmamak için, menfi, zararlı iş ve icraatlara meydan vermemek için idarecilerin her halükârda ehil, zeki, iş bilen samimî yardımcı, yol göstericilere ihtiyaçları var.
İdarecilere yol göstermekle vazifeli olan, bir nev’î danışman konumundaki bu şahısların da her türlü şahsî görüş ve düşüncelerini, maddî manevî menfaat ve beklentilerini bir kenara koyarak, tamamen vatan ve milletin geleceğini ön planda tutmak suretiyle danışmanlık vazifelerini ifa etmeleri gerekir.
İdareciye danışmanlık adına idarecinin gözüne girmek için veya gizli açık bazı emel ve beklentilerini elde etmek için, bazı maddî menfaatleri elde etmek için, veya tarafgirliğe sapıp ideolojik saplantılarını gerçekleştirmek için yalan yanlış bilgi ve belgelerle idarecinin etrafında yuvalanan çetelerin idareciden öteye ülkeye ve millete verecekleri zararın haddi hesabı yoktur.
İdareciler de kendilerine danışmanlık yapıp, yardımcı olacak şahısların seçiminde bu ve benzeri ihtimalleri dikkate alarak hiç bir şahsî menfaat beklentileri olmayan, makam mevki peşinde olmayan, herhangi bir ideolojisi bulunmayan, yalnız ve yalnız ülke ve millet menfaatleri için yardımcı olmayı gaye edinen, ehil ve samimî insanları seçmekte gerekli dikkat ve hassasiyeti gözetmeli.
Bu noktada yol gösterici, danışmanlık vazifesini üstlenen zevatın da idarecinin gözüne girmek için her zaman onun şahsî fikir ve düşüncelerine uygun, onun hoşuna gidecek şekildeki bilgi ve belgelerden ziyade, yerine göre idarecinin beğenmeyip itirazları olsa dahi, hakkın hatırı ve ülkenin menfaati için çoğu zaman doğru ve isabetli bildikleri fikir ve düşüncelerini de çekinmeden, korkmadan söyleyebilmeleri de danışmanların sorumlulukları olsa gerek.
Günümüzde ülke ve milletimizin menfaati adına hakkıyla idarecilere doğruya doğru, eğriye eğri diyebilecek, onlara yardımcı olup, doğru yolu gösterecek samimî, ehil, liyakatlı danışmanların sayısı çok sınırlı. Maalesef çoğunlukla idarecilerin çevresini ehil olmayan, menfaatçı, yalakalığı, yağcılığı meslek haline getiren şahıslar kuşatarak, idarecileri yalan yanlış bilgi ve belgelerle yönlendirmek suretiyle yanıltıyorlar. Bunun için idarecilerimizin sık sık; “Bilememişiz, aldanmışız... Bizi Allah ve milletimiz affetsin...” gibi itiraflarda bulunmalarında idarecilere doğru bilgi vermekle vazifeli olan kurum ve kuruluşların yanında, doğru yönlendirmelerde bulunmakla yükümlü olan danışmanların payı büyüktür. Tabiî bu arada olan ülkeye ve millete oluyor.
Şimdiye kadar kısmen de olsa var olan sıkıntı ve problemlerin çözümü ve idarecilere bazı sağlıklı bilgi ve belgelerin sunulması için Meclisteki tartışma ve görüşmeler neticesinde çıkan karar ve tavsiyeler az da olsa idarecilerin işlerini kolaylaştırıyordu. Şimdi milletin kalbi mesabesindeki merkezi olan, bir nev’î meselelerin meşveret mekânı olan Meclisin de etkisiz hale getirilerek devre dışı bırakılmasıyla birlikte idarecilerimizin hiçbir siyasî sorumlulukları olmayan, sınırlı sayıdaki danışmanlar kanalıyla gelecek olan tartışmalı bilgi ve belgeler ışığında doğru ve isabetli kararlar alıp, sağlıklı uygulamalarda bulunmaları hiç de kolay olmayacaktır.