Üstad Bediüzzaman “siyasiyyunu irşad” prensibi çerçevesinde, iman ve Kur’âna hizmet gayesiyle siyasî şahıs ve kadrolara yeri geldikçe bazı tenkit, tavsiye ve telkinlerde bulunuyordu.
Demokrat kadrolara olan desteğini gizlemeden, onların muvaffakiyetleri için duâ edip istinat noktası olurken, bir taraftan da onları dine ve dindarlara dost olmaları için tavsiyelerde bulunuyordu. O’nun muhatabı yalnız Demokratlar değil; bütün siyasî kadrolardı. Bilerek veya bilmeyerek vatan ve millet zararına menfi bir siyaset tarzı üzerinden siyaset sahnesinde yer alan, siyaseti dinsizliğe dini siyasete alet etmeye çalışan, veya ırkçılık üzerinden siyaset yapmaya çabalayan siyasî kadrolara da ciddî manada ikaz ve ihtarlarda bulunuyordu.
Yalnız ve yalnız iman ve Kur’âna hizmet adına siyasilere bu dersleri veren Bediüzzaman, bunun karşılığında siyasîlerden ne maddî ne de mânevî hiçbir karşılık beklemiyordu. Teklif edilen makam mevki veya celbedici dolgun maaşları da hiç tereddüt etmeden reddediyordu. Hayatta iken böylece siyasîleri irşat ederek onları yönlendirmeye çalışan Bediüzzaman, talebelerine siyasîlere aynı şekilde, aynı tarz ve tavırlarda bulunmalarını tavsiye ediyordu. Yani bizde yapılmakta olan siyasetin bir ucunun ecnebilerin elinde olduğunu; dolayısıyla kendi hür irademizle, serbest bir şekilde hareket edebilmemizin çok zor olduğunu; onun için bilmeden bir çok haksızlıklara, cinayetlere ortak olmak gibi risklerin bulunduğunu, bizde yapılmakta olan siyasetin menfaat üzerinden yapıldığını; hiçbir şeye alet edilmemesi gereken Risale-i Nur gibi ulvî bir hizmetle meşgul olanların fiilî siyasetten, şeytandan kaçar gibi şiddetle kaçmalarını ders veriyordu Bediüzzaman.
Üstad Bediüzzaman’ın vefatından sonra, bilhassa Zübeyir Ağabey’in öncülüğünde, Nur camiasının siyasîlere karşı olması gereken tavır ve duruşları, Üstad’ın gösterdiği ölçü ve prensipler çerçevesinde istikrarlı bir şekilde devam etti. Zübeyir Ağabey’in genç denecek bir yaşta vefatından sonra, maalesef kısmen de olsa camiada farklı görüş ve anlayışlar belirlemeye başladı. Lokal da olsa bazı çevrelerde siyasî mevzularla alâkalı Risale-i Nur’daki ölçü ve prensipler dikkate alınmamaya başlandı. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte camianın büyük bir kesiminde beklenmedik eksen kaymaları ve savrulmalar maalesef yaşandı. “Ekmeksiz yaşarım; hürriyetsiz yaşayamam” beyanında bulunan bir Zâtın talebelerinin, meşrû bir hükümeti bir gecede alaşağı eden demokrasi ve hürriyet gaspçıları olan darbeci cuntacılara arka çıkıp, destek vermeleri mümkün olur muydu?
28 Şubat da, deyim yerinde ise bu işin tuzu biberi oldu. Dışardan yapılan bazı plan ve senaryolarla, yine iş başındaki hükümetin devre dışı bırakılarak, “siyasal İslâm” geleneğini sürdüren malûm parti iktidarın büyük ortağı yapıldı. Maalesef Nur camiasının küçümsenmeyecek bir kesiminin Üstad Bediüzzaman’ın mevzu ile alâkalı kesin hatlarla, hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde nazarlara sunduğu ölçü ve prensipleri bir kenara bırakarak mevcut iktidardan yana tavır takınmaları mümkün olur muydu?