"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gayrimeşrû kazanç huzur getirmez

Hüseyin Zırhlıoğlu
24 Mart 2019, Pazar
İdeolojilere dayalı yönetim biçimlerinin dünya politikalarında iflâs etmeye mahkûm olduğu yıllardır görülmektedir.

Buna rağmen tıpkı ideolojiye dayalı yönetim biçimleri gibi günümüzde ‘emperyalist’ olarak adlandırılan devletler, hiçbir ilâhî ve insanî yasa tanımadan yoksul ülkelerin kaynaklarını adeta “yağmalayarak” ellerinden alıp, kendi ülkelerini zenginleştirmeye devam etmektedir. Neticede elde edilen helâl olmayan kazançlar ise; Batı toplumunun maneviyatına zarar vermektedir. Dünya geneline bakıldığında ise insanların birçoğunda görülen huzursuzluk ve mutsuzluğun kuvvetli bir sebebi maneviyatı zarara uğratan; gayrimeşru yollarla elde edilen kazançtır. 

19.yy ve öncesinde Osmanlı Devleti, kuruluşunun nokta-i istinadı olan şer’î ve beşerî hukuku uygulaması sayesinde dünya sahnesinde aşılmaz bir güç konumuna ulaşmış, uzun bir müddet boyunca da uluslararası alanda barış sürecinin mimarı olmuştur. İmparatorlukta yaşayan Müslim-Gayrimüslimlere huzur ve adalet sağlandığı gibi, fethedilen ülkelere de huzur, refah ve zenginlik götürülmüştür. Bütün dünyayı şefkatli bir baba gibi kucaklayan Osmanlı İmparatorluğu, yalnızca sınırlarındaki ülkelere değil, sınırları dışında kalan Güney Afrika ülkelerine dahi yardım ederek adalet ve merhametle yöneten bir tarz benimsemiştir. 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, zengin tabiî kaynakları olan fakir ülkeler Batılı ülkeler tarafından keşfedilerek sömürülmeye başlanmış ancak kaderin bir hükmü, Osmanlı İmparatorluğu bu ülkeleri sömürmeden dağılmıştır. 

Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut iktidarının ve iktidara yakın fikir adamlarının yeni bir ‘Osmanlıcılık’ ideolojisiyle güç ve kuvvete dayalı birtakım projeler peşinde oldukları görülmektedir. Fakat eski hal muhaldir. Bu projelerin bugünün şartlarına uygun olmadığı apaçıktır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin “Rüyada Bir Hitabe” isimli eserindeki “Devletler, milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez. Galip olsaydık, hasmımız ve düşmanımız elindeki cereyan-ı müstebidaneye, belki daha şedîdâne kapılacak idik. Hâlbuki o cereyan hem zalimâne, hem tabiat-ı âlem-i İslâma münâfi, hem ehl-i imânın ekseriyet-i mutlakasının menfaatine mübayin, hem ömrü kısa, parçalanmaya namzettir. Eğer ona yapışsaydık, âlem-i İslâmı fıtratına, tabiatına muhalif bir yola sürükleyecektik” ifadesi iyi tahlil edilmelidir.

Şunu kabul etmek lâzım ki; dünyada özellikle İslâm ülkelerinin bazıları bağımsız gibi görünse de birtakım ülkelere esirdirler. İslâm’ın hâkim olduğu topraklarda yaşayan vatandaşlar, kendi ülkesinin kaynaklarından yararlanamamaktadır. Bediüzzaman Hazretleri insan endeksli mütalâasında “Beşer, esir olmak istemediği gibi ecîr olmak da istemez” diyerek bunun da bir çeşit esaret olduğunu ifade etmiştir.

Bugüne baktığımızda ülkemizin de bu keşmekeşliğe adeta sürüklendiği dikkat çekmektedir. Yeni bir ‘Osmanlıcılık’ ideolojisiyle özellikle Ortadoğu’da kuvvete dayalı yürütülmeye çalışılan politikalar aslında Batı medeniyetinin menfi bir yanı olan sömürü düzenini taklit etmekten başka bir şey değildir. Böyle bir düzene ayak uydurmak ise Osmanlı İmparatorluğu’nun adalet ve merhamete dayalı yönetim anlayışına ters düşmektedir. Öte yandan, bu tarz politikalar neticesinde elde edilen gayrimeşru kazançlar da ülkemizin maneviyatına zarar vererek, huzursuzluk ve mutsuzluğu beraberinde getirecektir. Devamında da hem Ortadoğu’daki birçok Müslüman ülkeyle aramızı bozacak, hem de bu ülkelerin halklarına yansıyacak olan telafisi zor düşmanlıkları oluşturacaktır. Günümüz şartlarında ne ideolojik çözümlere ne de kuvvete dayalı politikalara yer olmadığı apaçık ortadadır. Bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti, kendi sınırları içerisinde 200 yıla varan demokrasi tartışması ve kültürüyle yüksek seviyeli bir medeniyet oluşturup, bu medeniyetin içini de Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin eserlerindeki çözümlerlerle doldurulmalıdır. Çünkü Bediüzzaman bu asrın insanının saadet vesilelerini ve mutlu bir devlet mekanizmasını tarif etmiştir. Ülkemiz yeni bir medeniyetin laboratuvarıdır. Bu laboratuvarda Risale-i Nur’u kaynak olarak kullanırsak, ezilmiş dünya insanlarının örnek alabileceği siyasi, sosyal ve insani modeli oluşturabiliriz. Ve böylece nefsine yahut bir başkasına esir olmayan, hür düşünceli bir insan modeli geliştirebiliriz.

Okunma Sayısı: 1327
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı