"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adaletle aranız nasıl?

Hüsnü ŞAHİT
15 Şubat 2016, Pazartesi
Adalet her bireye, her eve, her sokağa, her şehre lâzım olup, bu kadar elzem olmakla beraber ortalıkta bulunmayan, bulunsa da kıymeti bilinmeyen, bir kaplumbağa yavaşlığında ilerleyen, nadiratta Kaşıkçı Elmasına denk vicdanî, insanî bir kavramdır, bir değerdir.

Olur da bir gün adalete ihtiyacınız olursa ne olur? Nerede aranır, nerede bulunur? Yerini, yurdunu bilen var mı, yok mu bilinmez. Peki, ama ciddî manada adalete ihtiyacınız olursa ne yapacaksınız? Elinizi vicdanınıza koyup kendi kendinize bu soruya cevap verin. Sonra da verdiğiniz cevabı kimseye söylemeyin. Zira böyle şeylerde hakikati  sesli söylemek birilerini fazlasıyla incitebilir, dertsiz başınıza dert açabilirsiniz.

Şu son 12-13 yılı bir düşündüğünüzde adalete olan güveniniz arttı mı azaldı mı? Eğer arttıysa neden, azaldıysa neden? Bir çok insanın kendine bile itiraf edemediği bir nokta değil mi? “Adaletin gittiği yol yol değil” diyesimiz geliyor, ama calutun suyundan içenlerin “duble yollar yapılmış, adalet mi kötü yolda, yanlış yolda ilerleyecek” diyenlerin sesleri geliyor uzaktan uzağa.

Bu soruları kendime sorduğumda içimden geçenleri yazmak bile istemiyorum. Artık adalet neyin temeli bilemiyorum. Aradığımda adaleti nerede bulacağımı bilemiyorum.  Adil ismine lâyık idarecileri  bulamıyorum ve toplum olarak  bizlerin neye lâyık olduğumuzu da kestiremiyorum. Herkes kendi adaletini arama derdine mi düştü ki haksızlıkları hak iddia etme derdine düşüyor.

Halbuki hak ve adalet birbirinden ayrılmaz ve birbirinin peşini bırakmaz iki kavramdır. Hakkın yanında adalet yer alır, adaletin olduğu yerde de hak ve hakikat tecelli eder. Tencere kapak gibidir hak ile adalet. Birinde pişer birinde de dumanı tüter. Eğer hak ve adalet noktasında haksızlıklar ve adaletsizlikler varsa toplumun temelinde hak ve adalete karşı hürmet ve güven sarsılır. Bediüzzaman’ın dediği gibi “Hâkim, kendi müdde-î olsa, elbette ona şekvâ edilmez... Haksızlığı hak iddiâ edenlere karşı hak dâvâ etmek ve onlara müracaat etmek bir haksızlıktır, hakka karşı bir hürmetsizliktir.”

Menfaat adaletin yanına yaklaştıkça adaletin terazisi de bozulmaya başlar. Menfaatlerine dokunduğu için hak ve adaletten ayrılmak, haksızlık karşısında susmak, doğruya doğru diyememek, haysiyet ve şereften vazgeçmek demek değil midir? Dilsiz bir şeytanın Cenâb-ı Hakk’ın huzurundan kovulan şeytandan farkı var mıdır?

Acaba bu konuların farkına varmak için illa haksızlığa mı uğramamız lâzım, ya da adliye kapılarında sürünmemiz mi lâzım ki diyelim “Aaa adalet herkese lâzımmış ta bizim haberimiz yokmuş”. Bu güne kadar sesimizi çıkarmayışımızın belki de tek sebebi farkındalık uyandıracak bir olay yaşamamış oluşumuzdur.

Adalet bazen birilerini eleştirirken lâzım olur, bazen bir serveti, millî geliri paylaşmak için, bazen de kamuya ait bir ihaleyi verirken, bazen de şahsımıza tahsis edilmiş makam arabasını kullanırken lâzım olur. Her insanın başına bir polis dikip yasalara uyması beklenemez, ama bunu sağlamak için Cenâb-ı Hak insanların kalbine vicdan gibi bir yasakçı koymuş. İşte o yasakçıyı  çalıştıracak mekanizma da iman ve Allah korkusudur. İşte onun için demişler ya “Kork Allahtan korkmayandan” Evet vicdanı çalışmayan insanın adaletli olması, hak ve adaletten söz etmesi beklenemez. Ama ne hikmettir bilinmez, ama en çok adaletsizlikten dem vuranlar haklılar değil de haksızlar olmakta, ok gibi dimdik olanlar değil de yay gibi eğri olanlar ağlamaktadır.   

Doğru olsam ok gibi yabana atarlar beni
Eğri olsam yay gibi elde tutarlar beni
Ne doğruyu aç gördüm ne eğriyi tok
Eğri yay elde kalır, menzil alır doğru ok

diyen merhum zevat-ı muhteremin bu sözü çağlar sonrasına da hitap etmekte eğri olmak kârlı gözükse de hedefe ulaşacak olanın adalet ve hakkaniyet çizgisinden ayrılmayan dosdoğru olan Elif gibi dimdik okun ulaşacağını, arif olamayan idarecilerin, liderlerin, büyüklerin bilmesi ülkemiz adına elzemdir ve onlarında artık rükûdan kıyama geçmeleri millet menfaatine olacaktır. 

Verdiği hükümlerle meşhur Kadı Karakuşi gibi adaleti sadece tek tarafa yonttuğumuzda Karakuşi zihniyetindekilerin elinde oyuncak olan, mülkün temeli yerine mülk adaletin temeli haline getirilen adaletin yarın mahşerde adaleti  bu hallere düşürenlerden dâvâcı olacağı ve bu durumdan mağdur olan çok mazlûmların da yakalarına yapışacakları kat’idir.

Zalimin izzetinde, mazlûmun zilletinde göçüp gitmesi, burada lâyık olana lâyık olduğu cezanın binde birinin dahi verilmeyişi, başka büyük bir mahkemeye bırakıldığını ve İlâhî bir adalet olduğunun en büyük delilidir. 

İyi ki İlâhî adalet var hamdolsun.

Okunma Sayısı: 1856
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • demokrat

    15.2.2016 16:21:36

    bizimkiler denizi olmayan bir ülkede gezerlerken,"aa deniz bakanlığı"yazısı var,ama deniz yok burada.derler.muhatap:"ee şaşılacak ne var,sizde de adalet bakanlığı var"diyor.adaletle aramız -adalet olduğunda-iyi olacak.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı