"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ceza infaz sistemimiz

Hüsnü ŞAHİT
20 Ağustos 2015, Perşembe
“İyi ki İlâhî adâlet var “ dedirten bir adâlet sistemimiz var maalesef. Adliyelerdeki iş yükünün fazlalığından bahsedenler, İlâhî adâlete havale edilmiş dosyaları hiç hesaba katmıyorlar sanırım.

Hele ki son zamanlarda, özellikle AKP’nin iktidara geldiği son 13-14  yıldan beri adalet sistemi dikiş tutmaz bir hal içinde. “Adalet mülkün temelidir” anlayışı içerisinde haklının adâlete güveninin sarsıldığı, haklının güçlü olduğu değil, güçlünün ve zenginin haklı olduğu  bir ortamda nereden nasıl adâlet arayacağını bilmeyen bir halk ile neye nasıl karar vereceğini bilemeyen, verdiği karardan sonra başına neler geleceğini kestiremeyen hâkimlerimiz varken, İlâhî adâletten başka hiç bir yere umut bağlamıyoruz.  

Balyoz ve Ergenekon sürecinde olanları gördükten sonra, bu ülkede her şey olabilir, hatta bizden sonra gelecek nesiller için şöyle bir atasözü üretebiliriz; “yargılayanlar yargılanabilir, yargılananlar yargılayabilir.” İşte burası AKP’nin Türkiyesi. 

Adâlet sisteminin topal bir bacağı olan cezaevlerine ise, ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Ülkemizde toplam 360 cezaevi bulunmakta ve bir çoğu kapasitesinin üstünde hizmet vermektedir. 8 kişilik koğuşlarda 16-18 kişi kalmakta, hal böyle olunca da cezaevleri tam bir saatli bomba, her an patlayabilir gibi duruyor. Her gün koğuşlarda kavga, döğüş, huzursuzluklar meydana geliyor. İstatistiksel olarak konuşmak gerekirse, Akp’nin iktidara geldiği 2002 yılında cezaevlerinde toplam mahkûm sayısı 59.429 iken 2015 yılında 164.461’i bulmuş durumda. (kaynak http://www.cte.-adalet.gov.tr/)  Neredeyse suç oranı 3 kat artmış ve gözüken o ki daha da artacak.  81 vilayeti olan ülkemizin büyük bir ili maalesef sadece cezaevlerinde yaşıyor. Çok acı bir tesbit. Bu durumun görmezden gelinmesi bir devletin halkına yapacağı en büyük eziyetlerden birisidir. Suç ve suça teşvik eden unsurların önüne geçilemediği, bu noktada çok büyük bir başarısızlık  içerisinde olunduğu bu tablodan gayet açık ve net anlaşılıyor. Maalesef ki hiç kimse de çıkıp, “biz bu işte başarısız olduk, elimize yüzümüze bulaştırdık, sorumluluk bize ait” demiyor.

Cezaevindeki mahkûmların yaş ortalamasına baktığımızda ise, gençliğimizi kaybettiğimizi, elimizle ateşe attığımızı görüyoruz. Cezaevlerinde bulunan 160 bin  mahkûmun  100 bini 21-39 yaş arası, yani insanın en verimli olacağı çağ. Devlet olarak bu insanları nasıl kaybettik, ne hata yaptık da sayı bu kadar arttı ve bu insanlara niye ulaşamadık? Gençlik ve Spor Bakanımız  bu kadar gencin cezaevinde yatması karşısında “neden ben bu gençlere sahip çıkamadım” diyerek istifa etmiyor diye sormaya gerek yok. O dediğiniz bu ülkede olmaz. Belki de Gençlik ve Spor Bakanımızın haberi bile yoktur bu durumdan. 

Yan kesicilikten gelen adam kasa açmayı, ev soymayı mütalâa edip tahsil yapıyor, dışarı çıktığında ise yeni mesleği ile tekrar cezaevine geri dönüyor. Islâh edilmiyor, tedavi edilmiyor, cezaevinden çıkan tekrar geri geliyor. Cezaevlerinde yapılan hiçbir çalışma amacına ulaşmıyor veya ulaşmaması için bütün bürokratik engeller karşısına çıkarılıyor. Yazılar prosedürler o kadar işi yavaşlatıyor ki, kim bilir kaç memur sadece evrak ve bürokratik hizmetlerin uygulanması için mesai harcıyor. Meselâ; cezaevlerinde telefon görüşmesi yaptıran memurlar, emanet paraya bakan memurlar, kantin memurları sadece işleri evrak kâğıt-kürek taşımak olanlar gibi.  Cezaevi çalışanlarının, kurum müdürlerinin de cezaevlerinde yapılan ıslâh ve rehabilite çalışmalarına olumsuz bakışının bu vahim tabloda payı var. Cezaevi müdürlerinin eğitimci kökenli olmayışı, yeterli donanıma sahip olmamaları, egoları tatmin etme gayreti, MOBBİNG uygulamaları (cezaevi çalışanlarına yönelik MOBBİNG ile ilgili hiçbir araştırmaya izin verilmiş mi?)  önemli bir faktör.  

CTE Genel Müdürlüğü bünyesinde denetim serbestliklerle birlikte toplam 698 öğretmen, 262 sosyal çalışmacı, 524 psikolog görev yapıyor. Bir de kadrosu Diyanette olup cezaevlerinde görev yapan cezaevi vaizleri var. Onlar da Diyanetin sitesine göre 2013 yılı için 207 kişi. Düşünsenize 160 bin kişiyi rehabilite etmek, topluma kazandırmak, tekrar suç işlemesini engellemek, mânevî kalkınmalarını sağlamak için çalışan personel sayısı ne kadar az. Eğer asıl maksat suçun ve suçlunun önüne geçmek, ıslâh etmek, maneviyatı kuvvetlendirmek olsaydı, kocaman bir cezaevine 1 tane öğretmen, 1 tane psikolog,  1-2 tane cezaevi vaizi verilmezdi. 

Eğitim ve iyileştirme çalışmaları içerisinde Risale-i Nur temelli bir çalışma yapılıp maneviyat eğitimi verilmesi, hem mükerrer suç işleme oranını azaltacak, hem cezaevlerinde koğuşlarda ki huzuru arttıracak, hem memur rahat edecek, hem mahkûm rahat edecek ve cezaevleri  Medrese-i Yusufiye namına lâyık olacak tam bir ıslâhhane vaziyetini alacak. Her koğuşa birer Risale-i Nur  Külliyatı konulması, Risale-i Nurların okunmasının teşvik edilmesi, cezaevlerinde yürütülen Değerler Eğitiminin  Risale-i Nur merkezli olması, cezaevlerinde bir çok insanın hayatının olumlu yönde değişmesine vesile olacak. 

13. Sözün 2. Makamı’nda yer alan, “Risâle-i Nur’daki hakikî teselliye mahpuslar çok muhtaçtırlar. Hususan, gençlik darbesini yiyip taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin, Nurlara ekmek kadar ihtiyaçları var” ifadesinden inşallah yetkili ve etkili zevat-ı muhteremlerin haberleri vardır. İmkân olsa bu ifadeleri her cezaevinin kapısına assak ve bütün mahkûmlara ulaştırsak. Bu cümleyi sindirip mahkûmların istifadesine sun(ma)mak Ankara’da kocaman ve rahat koltuklarda oturan zevat-ı muhteremlere kalıyor.

O zevat-ı muhteremlerden olan  başta Adalet Bakanı başta olmak üzere, taşın altında eli olanlar haberdar olur ve bu kanayan yaraya parmak basar, gerekli tedbirlerin alınmasına vesile olurlar. Çünkü durum çok vahim ve acilen tedbir alınması gerekiyor. Yoksa olan insanımıza oluyor. Gençliğimizi kaybediyoruz, geleceğimizi kaybediyoruz. Göstermelik işler bu kadar çok olunca cezaevlerinde ki mahkûm sayısı artmakta ve daha da artacağını söylemek bir kehanet olmasa gerek. AKP’nin yaptığı en güzel iş! ise bu artışın önüne geçmek, çözüm bulmak değil. Çözüm bulmak yerine, yeni cezaevleri inşa etmek oluyor. Yani problem çıkaran unsurları ortadan kaldırmak değil, problemlere yeni alanlar, yeni imkânlar açmak oluyor. 

Unutmamak gerekir ki bir ülke açtığı cezaevleriyle değil kapattığı cezaevleriyle büyük devlet olur, ilerler, kalkınır, hedefe ulaşır. Şu içinde bulunduğumuz ahirzamanda da cezaevlerinin birer ıslâhhane olması isteniyorsa bunun da Bediüzzaman ve Risale-i Nur temelli olması gerekir. 

Okunma Sayısı: 2495
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı