Kendi kendilerine “Ohal’den etkilenen var mı?” diye soruyorlar ve sonra da; “Ohal’den etkilenen hiç kimse yok” diye cevap veriyorlar. “Ortada mağdur da yok. Adalette altın çağını yaşıyor. Hata payımız yüzde 1 bile değil. Acırsanız acınacak hale düşersiniz.” diyorlar.
Ne kadar vicdan sahibiler değil mi? İnsanın gözleri yaşarıyor!
Ülke olarak belli bir kesimin OHAL’den etkilenmediği doğru. Ama bir de delilsiz, ispatsız sadece kanaatle OHAL’den etkilenenlere, onların ailelerine, çoluk çocuğuna bakarsak onların durumu ise vahim. Kanaatim o ki ilerleyen süreçte darbeye karışmamış, hakkında somut bir delil olmayanlara birileri çıkıp; ”Ya biz yine yanılmışız, sizi boşuna ihraç etmişiz, tutuklamışız, çile çektirmişiz.” diyecek ve bir bardak soğuk su ikram edecekler. Zira tarih ibret alınmadığı için tekerrürden ibaret.
OHAL’de yaşadığımız haksızlıklar, hukuksuzluklar bizlere, ailelerimize, çocuklarımıza, yeni kavramları yaşayarak hakkalyakin derecesinde öğretti. Bu öğrenme hayat boyu unutulmayacak ve dünyada da helâlleşemeyecek bir durum.
Bakın OHAL bizlere neler öğretmiş:
KHK: Kanun değil, ama kanunun hükmünde. Devekuşu gibi ne deve ne de kuş. Gelecek nesillerin “Bir KHK’lık canın var!” diye kullanacakları ata sözünün başlangıç evresi.
Adalet: En evvel ihraç ettiğimiz değerimiz. Güçlü ile güçsüz, haklı ile haksız arasındaki illüzyon.
Demokrasi: Sabahın 6’sında kapınızı çalanın sütçü olduğundan emin olmak. Hâlâ önemini anlayamadığımız iyi bir şey.
Akıl: Düşünme, anlama ve kavrama gücünden feragat edip yıpranmasın diye başkasının cebine koyduğumuz organımız.
Ağaç kökü: Et fiyatlarının arttığı şu günlerde KHK’lının tabiî, organik beslenmesi için yapılan tavsiye. “Ekmek bulamazlarsa ağaç kökü yesinler!”
Mağdur: Çarpmada ki 1(bir) ,toplamada ki 0 (sıfır) gibi değersiz bir şey. Üstüne düşmeye gerek yok!
Alışma: Sürekli aynı durum karşısında başlangıçtaki tepkiyi vermeme. Ülfet peyda etme. Çokta tınnn.
Meselâ ülkem insanlarının sürekli şehit haberleri karşısında; “Hani “EVET” çıkınca bu terör bitecekti?” sorusunu sorup karşılığında hiç kimseden cevap alamayınca nasıl olsa yine cevap vermeyecekler, yine bir şey değişmeyecek, diyerek soru sormaktan vazgeçip durumu kabullenip alışması.
Öğrenilmiş çaresizlik: Meselâ suçsuz, sebepsiz, delilsiz yere ihraç olan, neden ihraç olduğunu kendi dahi bilmeyen ve kaplumbağa hızında iş yapan OHAL komisyonundan da ümidini kesen bir KHK’lının ülkemdeki adalete karşı olan güveni tamda öğrenilmiş çaresizliktir. Her ne kadar hükümet yetkilileri ve AKP yandaşları ısrarla biz gerekeni yapıyoruz, sapla samanı ayırt ediyoruz, bizim iktidarımızda hiçbir zaman at izi it izine karışmamıştır dese de binlerce insana verilen bu uyarılar artık etkisini yitirmiş olup ülkemde adaletin tecelli edeceğine dair eski umudunun kalmamış olması öğrenilmiş bir çaresizliktir.
Vicdan kayması: Göz göre göre görmeme, görememe, görmezden gelme.
Toprak kayması, yıldız kayması, göz kayması, ayak kayması, adalet kayması ve en son vicdan kayması.
Duyarsızlaşma: Hassasiyet kaybı. His kaybı. İnsanlık kaybı. Sürekli tekrarlanan durumlarda verdiğimiz tepkilerin git gide azalması.
Meselâ sürekli yapılan zamları çok da umursamamak gibi.
Adalet çığlıklarına karşı ipe un serme işinin adına da duyarsızlaşmanın şeddelisi denebilir.