Adalet çığlıklarının arş-ı â’lâ’ya çıktığı günümüzde basında pek yer almayan, sesi duyulmayan, mağduriyet ötesini yaşayan bir kesim var.
“Şu kadar kişi gözaltına alındı” denildikten sonra bir daha hiç bahsedilmeyen, yaftalanan, lekelenen ve masumiyeti ortaya çıktığında da hiç kimsenin -özellikle de basınımızın ve siyasilerin- ilgilenmediği bir kesim. Beraat ve takipsizlik alanlar.
Bu mağdurların başından gözaltı, tutukluluk, adlî kontrol, ihraç gibi olaylardan bir ya da birkaçı mutlaka geçti. Kendileri, aileleri, çoluk çocukları, anneleri babaları ile birlikte telâfisi mümkün olmayan çok ağır travmalar geçirdiler.
İntihar ettikten sonra masumiyeti ortaya çıkanlar, çevrelerinin baskısına dayanamayıp memleketini, evini barkını terk edenler, aylarca içerde yatıp da masum olduğu anlaşılanlar ve daha nice hikâyeler.
Bu insanlar devletine küsmedi. Sabırla bekledi, tevekkül etti, devletinden yaptığı yanlışlığı bir an önce düzeltmesini bekledi. Bunu niye mi anlatıyorum? “OHAL’den kim etkilenmiş ki” diyen yerlî ve millî olanlar var ya onlar anlasınlar, gece yatarken içleri cız etsin diye.
Yaşanan bu mağduriyetler AKP Genel Başkanı da ulaşmış olacak ki daha birkaç gün önceki bir konuşmasında “Asıl suçluları bırakıp garibanlara çullanmayın” şek- linde bir hatırlatma yap- ma ihtiyacı hissetti. Aslında bu söz çok geç kalınmış bir söz. Bunu 20 ay evvel söylemek gerekirdi ki yaşla kuru, sapla saman, masumla suçlu birbirine karışmasın.
Olaya bir de yerlî ve millî pencereden bakınca acaba bu suçsuz, masum insanları –ki mahkeme kararları ile masumiyetlerini ispatlamışlar- ihraç eden, beraat ve takipsizlik aldığı halde görev- lerine iade etmeyenler mi yerlî ve millî; yoksa başlarına ne gelirse gelsin sabırla yanlışlığın düzeltilmesini bekleyenler mi? Bu beraat ve takipsizlik alan masumlar işlerine geri dönmek için OHAL Komisyonu neyi bekliyor? Geç gelen adalet adalet değildir. Burada siyasî iradenin bir an evvel elini taşın altına koyması gerek. Zira bu yapılan yanlışlıkta, haksız ve yanlış ihraç kararlarında en büyük sorumluluk KHK’ların altında imzası olanlarındır. Zira “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu/ Gelir de Adl-î İlâhi Ömer’den sorar onu!”
Bu yanlışlıktan dönmek, hatayı telâfi etmek yine onlara düşmektedir. Bir an önce çıkacak yeni bir KHK’ ya “Beraat veya takipsizlik alanlar şartsız olarak 15 gün içerisinde görevlerine iade edilir” şeklinde bir madde eklenmesi gerekir.
Takipsizlik ve beraat alan insanların bir çoğu ya ihbarlarla ya fişlemeyle, ya da yasal olarak suç teşkil etmeyen sebeplerden dolayı ihraç edildiler, yargılandılar, sonrasında da takipsizlik veya beraat aldılar.
Burada sorumluluk sahibi olanlara şu soruları da sormak gerek: İsimsiz ihbarlara, iftiralara neden itibar ettiniz? Niçin isimsiz ihbarda bulunan ve kim olduğunu bilmediğiniz bir kişiyi onlarca masum ve ailesine tercih ettiniz? İftiralarla, ihbar- larla, birilerinin makam, koltuk, kişisel husûmet gibi alçakça emellerine bilerek ya da bilmeyerek neden alet oldunuz?
Neden somut delil aramadınız? Yasal olarak suç olmayan durumlardan dolayı neden insanları suçladınız? Bu insanlara iade-i itibarı nasıl sağlayacaksınız? Ya da böyle bir derdiniz var mı?
Şapkayı önünüze alıp ta düşündüğünüzde kendinize bir fatura kesecek misiniz? Yoksa bu dosyalardan bu dünyada hiç kimse hak ettiği hakkı alamayacak. Zalim izzetinde mazlûm zilletinde göçüp gidecek, demek ki hesaplar “Mahkeme-i Kübraya” bırakılacak. Mağduriyetlerde par- mağı olanlar da bu kul hakkı ile göçüp giderse İlâhî adalet karşısında işleri çok zor olacak.