Türkiye’de yakın geçmişte ve günümüzde, Avrupa’ya bakış tarzı hep problemli olmuştur. Bu meselede mûtedil / vasat / orta yol yerine, ya ifrat (aşırılık) ya da tefrit (cimrilik) yolu tercih edilmiş ve edilmektedir.
Tek parti döneminde insanlar, körü körüne Avrupa hayranlığına teşvik edilmiştir. Nesillere millî ve manevî değerler gericilik, çağdışı olarak tanıtılırken, Batının kılık kıyafeti, modası, eğlence tarzı çağdaşlık, modernlik olarak gösterildi. Günümüzde ise topluma körü körüne bir Avrupa düşmanlığı telkin edilmektedir. “Avrupa bize lâzım değildir. Demokrasi dahil Avrupa’dan gelen her şey kötüdür. Onlar bizim düşmanımızdır. Onlardan kopup Rusya, Çin’e yönelmemiz lâzımdır” denilerek toplumda ona karşı toptancı bir red anlayışı aşılanmaktadır. Ne yazık ki insanlarımızın çoğu sorgulamadan bu yanlış telkine kapılmaktadır.
BEDİÜZZAMAN TOPTANCI YAKLAŞIMA KARŞIDIR
Üstad Bediüzzaman, iki çeşit Avrupa olduğunu, birinci Avrupa’nın hakikî İsevilik dininden aldığı feyiz ile insanlığın sosyal hayatına faydalı san’atları, adalet ve hakkaniyete hizmet eden fenleri takip ettiğini, bu yüzden ona karşı olmadığını, tabiat felsefesinin zulmetiyle medeniyetin günahlarını iyilik zannederek insanlığı dalâlet ve sefahate sevk eden ikinci Avrupa’ya karşı olduğunu belirtmiştir. (Lem’alar, s. 291)
Geçmişte ve günümüzde iki Avrupa’yı temsil eden iki akımın mücadele halinde olduğunu görmekteyiz. Avrupa ülkelerinin siyasetine bazen biri, bazen de diğeri hâkim olmaktadır. Birinci Avrupa’yı temsil eden akım, ülke olarak fen, san’at ve Demokrasi’de ilerlememizi isterken ve bu yolda bize destek olurken, diğeri inançsızlık, ahlâksızlık ve sefahatte çırpınan, ilim, san’at ve medeniyette geri kalan üçüncü dünya ülkesi seviyesinde kalmamızı istemekte ve bunun için çalışmaktadır.
İkinci Avrupa akımı, ülkemizde tek parti döneminde etkili olmuştur. O süreçte yöneticiler, Avrupa’nın iyi yönü olan ilim, san’at ve teknolojisi yerine, bozuk inançlarını, kılık kıyafetini, modasını, eğlence tarzını ülkemize taşımışlardır.
Halbuki Batı’dan medeniyetin iktibasında Japonlar gibi davranmamız gerekirdi. Onlar Avrupa’dan medeniyetin güzelliklerini almakla beraber, her milletin bekasının mayası olan millî adetlerini muhafaza etmişlerdi. (Divan-ı Harbî Örfi, s. 79-80) Ecnebilerden alınan maddî bilgiler san’at ve terakkiyata ait ise lâzımdır. Sefahata dair ise muzırdır. (Mesnevî-i Nuriye, s. 185)
BİRİNCİ AVRUPA YARDIM ETMİŞTİ
1950’de ülkemizin tek parti istibdadından ve zulmünden kurtulup Demokrasiye geçmesine Birinci Avrupa yardım etmişti. O zamanlar onlar bu işe vasıta olmasalardı belkide biz hâlâ Suriye, Irak gibi baskıcı, zalim bir idare altında inleyen, geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi olmaya devam edecektik.
Günümüzde Avrupa Birliği, Birinci Avrupa’yı temsil ettiği söylenebilir. 2000’lerin başında AB’nin baskısı olmasaydı, Avrupa’ya meydan okuyan şimdiki siyasilerin askerî ve yargı vesayetinden kurtulmaları pek mümkün olmayacaktı.