Üstad Bediüzzaman Nur Talebelerini, bakî elmaslar hükmünde olan iman hakikatlerine hizmet vazifesini eda ederken, zalimlerin (siyasetin) satranç oyunlarına bakmakla kutsî vazifelerine fütur vermemeleri ve fikirlerini onlarla bulaştırmamaları yönünde ikaz etmektedir.1
Dünya cereyanları, husûsen mevcut siyaset cereyanları, bilhassa harice bakan cereyanlara kapılanlar; bir araya geldiklerinde iman hizmetini mütalâa ve müzakere yerine, o cereyanların ve aktörlerinin medih ve zemmini münakaşa etmekle kıymetli zamanlarını kıymetsiz işlerle heba etmekle zarar etmiş olurlar.
Başkalarına iman, uhuvvet, muhabbet değil, siyaset gözüyle bakanlar, “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek” Rahmanî düsturu yerine, “Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek” olan şeytanî kuralıyla hareket ederek, siyasî görüşlerini paylaşmayan melek gibi bir hakikat kardeşine düşmanlık, ona katılan şeytan gibi bir siyaset arkadaşlarına muhabbet ve taraftarlıkla, onun cinayetine mânen ortak olmaktadırlar. 2 Bu hal menfi siyasete hastalık derecesinde kendini kaptırmış dindar gruplarda çok vuku bulur.
Üstad Bediüzzaman “Bu zamanda siyaset ile meşguliyet, kalpleri ifsat eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalp ve istiraha-ı ruh isteyen adam siyaseti bırakmalı”3 buyurmaktadır. Burada “siyaseti bırakmalı” ifadesi Allahu âlem başkalarıyla bir araya gelindiğinde siyasîlerin tartışma ve boğuşmalarını sohbet konusu yapmaktan kaçınmayı, kıymetli zamanı iman ve Kur’ân hakikatleri gibi mevzuların, yeri gelmişse içtimaî ve siyasî ölçülerin müzakeresine harcamayı ifade eder kanaatindeyim.
Bağnaz, dinde hassas muhakeme-i akliyede noksan, siyaseti din gibi gören insanlarla siyasî müzakere yapmak, kıymetli zamanı heba etmek yanında kalplerin kırılmasını netice verir. Bu yüzden böyle kişilerle siyasî sohbet yerine, iman ve Kur’ân hakikatlerini müzakereye yönelmek daha isabetli olur.
Aynı meslek ve meşrepte olan kardeşlerimizle bir araya geldiğimiz zaman da, sohbetin ekseni iman hakikatlerini müzakere ve hizmetin ileri bir safhaya taşımanın yolları, gazete ve neşriyatımızın daha geniş bir çevreye tanıtılmasının istişaresi olmalıdır. Yeri gelmişse Risalelerdeki siyasî ve içtimaî ölçüler de yerinden açıp okunabilir ve usûlüne göre onlarla alâkalı kısa yorumlar yapılabilir. İşin özünü bırakıp bâtılı tasvir nevinden, zındıkların ve menfi siyasîlerin kusur ve hatalarını tehevvür derecesinde münakaşa tarzında anlatmak, kardeşlerimizin safi zihinlerini bulandırma yanında, elmas kıymetindeki zamanımızı heba etmek olur. Bu durum bizi hizmetimizden ve önemli işlerden geri bıraktırabilir.
Dipnotlar: 1– Kastamonu Lâhikası, mektup no: 75, s.122. 2- A.g.e. YAN, s. 127-128. 3– A.g.e. s. 128.