"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çocuklarımızı bekleyen tehlikelerin farkında mıyız?

İbrahim ÖZDEMİR
28 Nisan 2016, Perşembe 20:08
[Bu yazı bundan 22 yıl önce 15-17 Nisan 1994 tarihlerinde Yeni Asya gazetesinde yayınlanan yazının güncellenmiş halidir.]

Bu yazıyı her anne babanın okuması ve üzerinde düşünmesi için yazıyorum. Ben de bir babaydım ve sorumluluklarım vardı. Burada yazdıklarım aynı zamanda kendi çocuklarıma karşı yapmaya çalıştığım davranışlarımı da ihtiva etmektedir.

Olumlu-olumsuz bir çok tepki aldım. Olumlu tepkiler daha çoktu. Çocukluğunda yakın bir akrabasının tacizine uğramış bir hanımın sözleri hâlâ kulaklarımda çınlar: “Lütfen, yalvarıyorum! Taciz olaylarının üstü örtülmesin; çocuklarımıza toplumdaki hastalıklı insanlarla ilgili bilgi verilsin; insan kılıklı canavarlardan kendilerini nasıl koruyacakları anlatılsın. Hiçbir çocuk benim yaşadıklarımı yaşamasın…”

Geçen süre içerisinde çok şey değişti. Ancak son taciz olaylarının gösterdiği gibi tacizler azalacağına, daha da arttı. Bir süredir Türkiye çocuk tacizlerini konuşuyor.

NOT:

Bu yazıyı her anne babanın okuması ve üzerinde düşünmesi için yazıyorum. Aslında bu yazıyı birkaç yıl önce yurdumuzda da rastlanmaya başlanan bazı nahoş ve üzücü taciz olayları dolayısıyla yazmış ve bir kenara koymuştum. Ben de bir babaydım ve sorumluluklarım vardı. Çocuklarımı bekleyen tehlikeleri görmezlikten gelemezdim. Burada yazdıklarım aynı zamanda kendi çocuklarıma karşı yaptığım ve yapmaya çalıştığım davranışlarımı da ihtiva etmektedir. Son zamanlarda bu tür olayların tekrar çoğaldığı ve basında da yer aldığı görülmektedir. Özellikle seyrettiğim tecavüze uğrayan çocukların hayatını ve sorunlarını anlatan iki belgesel film bu konuyu tekrar ele almama sebep oldu.

Yazıyı dosyadan çıkardım, gözden geçirdim ve bazı ilâvelerle yayınlamaya karar verdim. Amacım bu konuda anne babaları uyarmak ve onların konuyla ilgili düşünmelerini sağlamaktır.

Çocuklarımız her şeyimiz...

Yuvamızın en değerli varlıkları; gönüllerimizin süruru ve neşesi. Rabbimizin bizlere bahşettiği en güzel, nazik ve narin emanetler.

Tatlı yaramazlıklarına kızsak da bu böyle.

Yıllar önce görevli bulunduğum Buldan’ın bir köyünde yaptığım bir ziyarette bunu daha iyi anlamıştım. Yeni tanıştığım bir dost beni evine dâvet etmişti. Sofra kurulmuş ve yemek yiyecektik.

“Çocuklar da gelsin öyle başlayalım” dedim. Elliyi çoktan devirmiş ev sahiplerim birbirine bakarak, mahcup bir şekilde: “Henüz Rabbim nasip etmedi” dediler.

O zaman anladım evin neden bu kadar düzenli ve tertemiz olduğunu.

Evin altını üstüne getirecek, düzenini bozacak ve annelerini kızdıracak; bazen adeta çileden çıkaracak çocuklar yoktu. Meğer evin neşesi ve süruru çocuklarmış.

Rabbimizin bizlere bahşettiği en değerli varlık, lütuf ve hediye imiş. Bu değerli hediyelerin ve emanetlerin yetiştirilmesi, eğitilmesi, maddî ve manevî tehlikelere karşı korunması, istikbale hazırlanması ise bizlere emanet edilmiş.

Rabbimiz bizi bu emanete nasıl davrandığımız konusunda sorumlu tutacak; buna göre mükâfat veya mücazat göreceğiz.

Peygamber Efendimiz (asm) bu hakikati bizlere şöyle ifade etmişlerdi. “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sahip olduğunuz sürülerinizden (aileniz, çocuklarınız, mallarınız ve Allah’ın size ihsan ettiği her şeyden) sorumlusunuz”.

Kime karşı sorumluyuz?

Sahip olduğumuz maddî ve manevî nimetleri bizlere lütfeden Rabbimize! Din gününün sahibi olan Allah’a...

Bugün bu mesuliyetimiz her zamankinden daha ağır bir şekilde omuzlarımızdadır. Özellikle de çocuklarımızın manevî değerlerimize göre yetiştirilmesi; maddî-manevî tehlikelere karşı korunması söz konusu olduğunda.

Bu âleme ilim, irfan ve tecrübe ile tekâmül etmek; olgunlaşmak için gelen yavrularımız, etraflarındaki birçok kötü ve zararlı şeylerden habersiz.

Kendilerini kuşatan bu tehlikelerden habersiz olmak maalesef çoğunlukla onların lehine değil, aleyhlerine olmaktadır. Karşılaştıkları ve yaşadıkları kötü hadiselerin ruh ve dimağlarında açtığı yaralar ömür boyu kanamaya ve onları taciz etmeye devam etmektedir.

Yıllar önce bir pedagogun benim için uyarı niteliğinde gördüğüm şu sözlerini okumuştum:

“Bir baba veya anne çocuğuyla her şeyi konuşabilmelidir. Ona her şeyi münasip bir dil ile anlatabilmelidir. Eğer çocuğuna sokakta her gün gördüğü ve haşir neşir olduğu insanlar içinde bazı kötü niyetli ve sapık kişilerin, ruh ve akıl hastalarının bulunabileceğini; kendilerine maddî manevî zarar verebileceğini zamanında anlatmamışsa; bence o kötü adamdan önce böyle anne babalar suçludur.”

O adam bir sapık, bir ruh hastası veya tedaviye muhtaç zavallı bir kişi olabilir. Çocuğumuzun safiyeti, bilgisizliği ve acizliği ona yardımcı olacak; böylece çocuğumuzu kötü emellerine alet edebilecektir.

Bunun için çocuklarımıza münasip bir lisanla, ama mutlaka, toplumda böyle kişilerin var olduğunu ve olabileceğini anlatabilmeliyiz. Onların bu konuda mümkün olduğu kadar uyanık bulunmalarını sağlamalıyız.

Bunları yaparak gereken tedbirleri zamanında; “testiyi kırmadan” almış oluruz.

Bu yazımızda tacizle ilgili hususlara dikkat çekmek ve okuyucularımızın dikkatlerine bazı noktaları arz etmek istiyorum.

Bunu yaparken de iki önemli yayın organından örnekler vereceğim. Bu yayın organlarından birisi İslâm dünyasından, diğer Batı dünyasından. Her ikisi de durumu gözler önüne seren örnekler ve istatistiklerle dolu.

“SEYYİDETΔ Arap dünyasının önde gelen kadın ve aile dergilerinden biri olup Londra’da yayınlanıyor. Adı geçen dergi bir süre önce baş makalesinde okuyucularının dikkatine şu noktayı arz ederek uyardı:

“Eğriye eğri, doğruya doğru. Eğri oturup doğru konuşalım.

Her şeyi olduğu gibi değerlendirmeye mecburuz. Postacının bize getirdiği binlerce mektubun içerisinde son zamanlarda özellikle bir konuya ısrarla dikkatlerimiz çekiliyor.

Konuyla ilgili uyarıcı yazılar yazmamız, kamuoyunu uyarmamız isteniyordu. Bunu isteyenler küçüklüğünde herhangi bir sapığın saldırı ve tecavüzüne uğramış, bunun acı ve ıztırabını her gün bir kâbus gibi yaşayanlardı.

İçlerinde kızlar da vardı, erkekler de. İşin acı tarafı tacizcilerin ve saldırganların çoğunun aileye yakın kişiler olmasıydı. Bir aile dostu, bir baba arkadaşı vs.

Kurban tehdit ediliyor, korkutuluyor, böylece sapıkların kimliklerinin ortaya çıkması engelleniyordu. Ya da zaman alıyordu. Bu da, birçok masum çocuğun daha bunlara kurban olması neticesini veriyordu.”

Dergi daha sonra bazı örnekler vererek bu konuyu şöyle bağlıyor:

“Taciz mağdurları, taciz konusunu kamuoyuna açıklamamızı, babaları-anneleri uyarmamızı ve çocuklarımıza her zamankinden daha çok sahip çıkmamızı ısrarla yazıyor ve istiyorlar. Ta ki bu meşum belâ başka çocukları da hedef ve kurban almasın. Onlara göre konunun bu boyutlara ulaşmasının büyük nedenlerinden birisi: “Konunun görmezlikten gelinmesi, ayıp sayılması ve üzerinde önemle durulmamasıdır.”

Batı Dünyasında Durum

Batı dünyasında durum, daha önce ifade ettiğimiz gibi, daha vahim ve trajik boyutlarda.

Batının en büyük yayın organları, örneğin Newsweek, Le Point, Le Monde, Time vs. konunun üzerinde hassasiyetle durmakta ve kamuoyunu aydınlatarak gerekli önlemlerin alınması konusunda yetkilileri uyarmakta. Özellikle Newsweek’in bu husustaki yayınları bütün Amerika’da büyük yankılar uyandırmıştır.

Burada Hıristiyan dünyasının en büyük yayın organlarından biri olan ve dünyanın her tarafına dağıtılan The Plain Truth’ta yayınlanan ve geniş bir araştırmanın ürünü olan bir yazıdan bahsetmek istiyorum.

Tecavüz hususunda yüzbinlere varan mektuplar aldığını ifade eden dergi, kendisini bu konu üzerinde durmaya mecbur hissederek konuyla ilgili geniş bir araştırma yayınlamış. Derginin bu konudaki tesbitleri gerçekten ilgi çekicidir:

“1980’li yılları değişik yönlerden anlatmak ve özelliklerini saymak mümkündür. 80’li yılların en önemli bir özelliği; çocuklara yönelik tecavüz ve saldırıların buna bağlı olarak da mütecavizlerin sayısının artmasıdır.

Yapılan istatistikler bu gerçeği çok acı bir şekilde ortaya koymaktadır. Diğer önemli bir gerçek ise, bu saldırı ve tecavüzlerin, tıpkı daha önceki örnekte olduğu gibi, yakın akraba ve aile çevresinden gelmesidir”.

Değişik okuyucu kesimlerine hitap etseler de her iki derginin vardığı sonuçlar bir paralellik arz ediyor. Aile ve cemiyeti topyekûn hedef alan ve birçok aileye hayatı zehir eden bu olaylara bizim basında da son zamanlarda sık sık rastlanmaya başladı. Bununla beraber konu hakkında yeteri kadar uyarıcı nitelikte yayınlar yapılmamaktadır.

Her ne kadar bizdeki taciz hadiseler Batı dünyasında görülenlerle kıyaslanamayacak ölçüde az olsa da; bu olgu onu küçümsemeyi, yok farz etmeyi, görmezlikten gelerek üstünü kapatmayı gerektirmez. Yoksa yarın daha büyük boyutlarda karşımıza yeniden çıkacağından şüphe yoktur.

Okunma Sayısı: 3129
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı