İyi kulak verelim ve düşünelim.
Böbreklerimizin söylediklerini duyabiliriz belki.
Şöyle diyor:
“Ey insan! Düşün ki, iki böbreğin var. Biz ikiz kardeşiz. Kanını süzüyoruz. Kanını süzmeseydik, görevimize bir saat iki, saat ara verseydik zehirlenip ölürdün.
Ama dikkat et! Günün birinde, ikiz kardeşlerden biri hastalanabilir. Çıkarılıp atılması gerekebilir…
Dur! Hemen üzülme. Dedik ya, ikiz kardeşiz diye. Bizi ayırsalar bile zehirlenmekten korkma. Çünkü bütün görevi birimiz üstleniriz. Belki biraz fazla yoruluruz, ama seni yaşatmak için yorulmaya değer. Çünkü sen yaratıkların en üstünüsün. Kâinatın halifesi durumundasın. Hepsi bu kadar değil, dahası var.
Geçenlerde sizin yaşlarda bir çocuğun iki böbreği birden hastalanmış.
Böbrekler görev yapamaz olunca, böbrek nakli gerekmiş.
Çocuğun annesi, bir böbreğini vermiş. Çocuk tekrar hayata dönmüş. Hem annesi ve sağlıklı, hem de çocuk. Gelin düşünelim:
Vücudumuzun içine, birbirinin yedek parçası gibi iki böbrek koyan kimdir?
Bizi bu kadar seven düşünen, ihtiyaçlarımızı bilen, yalvarmalarımızı duyan kimdir?
Elbette Allah’tır. O vardır, birdir. Bazı organları yedekli yaratacak kadar bizi sever, bizi düşünür.
Öyleyse biz de O’nu düşünmeli, O’nu sevmeli. O’nun hoşuna gidecek bir hayat yaşamalıyız.”