Muhammed bin Münkedir, Mekkeliydi. Kureyş kabilesindendi. Hicretten yüz yıl kadar sonra yaşamıştı. Büyük bir âlimdi. Yüz binlerce hadisi ezbere bilirdi.
Bunca ilmi yanında boş da durmuyor, ticaretle uğraşıyordu. Kimseye yük olmamayı prensip edinmişti. Çalışacak, kazanacak, böylece geçimini temin edecekti.
Bir dükkânı vardı. Elbise ve kumaş satmaktaydı. Sattığı elbiseler kalitesine göre iki kısımdı. Birisi 5, diğeri 10 paraydı.
Ara sıra dükkânından ayrılıyor, eşini, dostunu ziyaret ediyordu. Kendisinin olmadığı zamanlarda dükkâna, yanında çalışan işçisi bakıyordu. İşte böyle bir gün, işçisi gelen bir müşteriye 5 paralık bir malı 10 paraya satmıştı.
Muhammed bin Münkedir dükkâna döndüğünde bu durumu öğrendi. Çok üzülmüştü. Elde edilen kâr, piyasa ölçülerinin çok çok üzerindeydi. Helâl olamazdı.
“Muhakkak onu bulmalıyım!” diyordu.
Yola düştü. Sokak sokak dolaştı. Sonunda adamı buldu. Gönlü rahatlamıştı. Artık bir çözüm bulabilirdi. Kendisini tanıttıktan sonra, “Kusura bakmayın, yanlışlık olmuş,” diye sözü başladı. “Beş paralık malı size 10 paraya satmışlar.”
Adamın cevabı, “Ben razıyım bundan. Sana ne oluyor?” oldu.
“İyi, ama ben razı değilim ki, vicdanı huzursuz. Bana yapılmasını istemediğim bir şeyin sana yapılmasını istemem. Şimdi üç şeyden birini seçmekle serbestsin. İstersen, kumaşı geri verir, on parayı geri alırsın. İstersen bunun yerine on paralık bir kumaş alırsın. İstersen, fazla verdiğin beş parayı gelir alırsın.”
Adam beş para geri almayı kabul etti. Karşılıklı, haklarını helâl ettiler. Adam hayretler içinde kalmıştı. Muhammet bin Münkedir gittikten sonra yanındakilere sordu:
“Kimdi bu?”
“Muhammet bin Münkedir’di.”
“La ilahe illallah. Şimdi anlıyorum. Bu adam, çölde bizim yüzü suyu hürmetine yağmur dilediğimiz adamdır.”