"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Emr-i İlâhî

İrfan Süleymanoğlu
09 Temmuz 2016, Cumartesi
Kısaca “Allah’ın emri” diyebileceğimiz bu “İlâhî” ifade, çeşitli şekillerde yorumlanabilecek bir mânâya sahip. Allah’ın buyruğu, Allah’ın şeriatı, Allah’ın şuunatı şeklinde değerlendirmek mümkün.

Çünkü em(i)r hem buyruk, hem İslâm hukukunda mükellefiyet, hem de iş, şey, hadise, vukuat gibi anlamlar taşımaktadır.

Risale-i Nur, bu mübarek kelimeyi zihnimizde berraklaştırmaktadır. Bu cihetiyle Risale-i Nur emr-i İlâhîyi bize anlatan ya da muhatabiyetimize göre anlatacak en birinci eser olduğunu söyleyerek başlamak gerekiyor.

Risale-i Nur, Kur’ân’ın en mütekâmil tefsiridir. Kur’ân ise bütün mahlûkatın Ezelî Sahibi ve yaratıcısı olan Zat-ı Zülcelal’in emr-i İlâhîsidir. Bu vasfıyla aslında Kur’ân yukarıda ifade edilmeye çalışılan tariflerin tümünü ihtiva etmektedir.

Emr-i İlâhînin bir unvanı imam-ı mübîndir. Kudret-i İlâhiyenin bir unvanı kitab-ı mübîn olduğu gibi. Bu anlamda Allah’ın şuunatı ve kudreti noktasından meseleye bakıldığında; imam-ı mübînin kaidelerine göre kitab-ı mübînde, “Levh-i mahv ve ispat dediğimiz”  yazar, ifade eder, bozar şeklinde; kudret-i İlâhiye zaman ve mekân boyutunda şuunatını yazmakta ve çizmektedir.

Evet, emr-i İlâhî ile güneş, içinde dünyanın da bulunduğu manzumesini tahrik eder, gezer ve gezdirir.

Emr-i İlâhî ile; dünya Sevr ve Hut namındaki iki melaike-i nazır kontrolünde, bir nevi mayiden incimad etmiş vaziyetinin, sekenesine makarr olması için toprakla kaplanarak Ay’la birlikte ona eşlik eder.

Emr-i İlâhî ile; kendileri anlamasalar da hayvanata birer melaike-i nazır, bir çoban olarak görevlendirilir ve dünya onlarla şenlendirilir. Meselâ mübarek arı emr-i İlâhî ile şifalı balı insanlara ikram eder.

Emr-i İlâhî ile tecrübe ve imtihan müddeti biten dünya acip bir hırıltı ile fezayı çınlatarak ölür, kıyamet kopar. Sonra emr-i İlâhî ile dirilir ve sekenesini Haşir meydanına, karnındaki Cehennem-i suğrayı da Büyük Cehenneme teslim edip, “Ya Rabbî bu emr-i İlâhîni bitirdim, yeni bir emr-i İlâhîye âmâdeyim” der.

Şeriat sistemi olarak emr-i İlâhî ve nehy-i İlâhî ise illet-i hakikidir. Yani ibadet emredildiği için yapılır. Sorgulanmaz. Ona bakan hikmet ciheti o ubudiyet davranışına bir sebep değildir. Namaz emredildiği için kılınır, spor olsun diye değil vs. Meselâ bu şekilde, rızka çalışmak gibi bir davranış da emr-i İlâhî noktasında ubudiyettir.

Emr-i İlâhî, ondandır ki; zaman ve zemine göre değişik tezahür edebilir. Meselâ emr-i İlâhî ile Hz. İsâ’nın (as), Şeriat-ı Museviye’deki bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp bazı müştehiyatı helâl etmesi gibi. Kur’ân’da geçen “gale kezalik – evet öyledir”  vahy-i İlâhîsi emr-i İlâhî noktasında dikkate değer diye düşünüyorum. 

Emr-i İlâhînin “Cehennemden sakınma” ile ilgili hususları dehşete artı değer katmaktadır. Bununla ilgili Cehennemden önce haşirde bir dehşet artısı olarak, Taha Sûresi’nde Allah’ın kitabından yüz çevirenlerin kör olarak haşredilecekleri anlatılıyor. “Ya Rabbî biz dünyada iken görüyorduk, şimdi bize ne oldu?” feveranına karşı emr-i İlâhî  “Gale kezalik - Öyle! Amma siz ayetlerimi unuttunuz” şeklinde olmaktadır.

Emr-i İlâhînin kader-i Rabbaniyeye bakan cihetiyle yine, Hz. Sare ve Hz. Meryem’in durumlarında da emr-i İlâhî devrededir. Hz. Sare çok yaşlı iken Hazret-i İshak’a (as) hamile kalmıştır. Misafir melekler bu müjdeyi verdiğinde perde arkasından bunu duyan Hz. Sare taaccüpte kalmıştır. Emr-i İlâhî yine “Gale kezalik – Evet öyle!” buyurmuştur. 

Hz. Meryem de Hazret-i İsâ’ya (as) hamile olduğunu öğrendiğinde benzer hayreti göstermiştir. “Bana hiçbir erkek eli dokunmadı ki!” demiştir. Yine “Gale kezalik – Evet öyle!” emr-i İlâhîsiyle karşılaşmıştır. Allah dilediyse öyle olacaktır.

Peygamberimizin (asm) Zeyneb binti Cahş ile tezevvücü de Yedinci Mektub’un fihristinde belirtildiği şekliyle sırf bir emr-i İlâhî ve kader-i Rabbani cihetiyle olmamış mıdır? Burada da Kader-i Rabbanî bir tabuyu yıkmak üzere emr-i İlâhîsini tezahür ettirmiştir.

Elhasıl, Cenâb-ı Hak insanın aklını kâinata mühendis kılmamıştır. Emr-i İlâhî ne ise o olacaktır. Gerek kâinatta, gerek şeriatta –din sisteminde- gerekse de insanda ve beşeriyette. Gerek maddî âlemlerde ve gerekse mânevî âlemlerde. Bize bunları anlayabilmek, uyabilmek ve Bediüzzaman’ın “Benim cesedimdeki zerreler ve kuvveler ve duygularım dahi ‘iyyake na’büdü ve iyyake nestein’ diyerek emir ve irade-i İlâhiyeye göre hareket ettiklerini gördüm (Şuâlar: 958)” sözüne uygun olarak görmek maharetini gösterebilmektir.

Okunma Sayısı: 2296
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı